sabahlar artık

ayrı gibi geliyor bana güneşlerden

yani taze ekmek

su sesi yanıbaşımda

yarım kalmış şarap ve çocuk sesleri

artık sabahları çağrıştırmıyor

aklımın bana kalan sonsuzluğunda.

rüzgarlar var duyuyorum

o bir zamanlar elleriniz

hani nerede o bir zamanlar

gövdeniz ve yanınızda taşıdığınız

o cep aynaları, çakılar.

o çocuklar ki arkadaşlarım hepsi

ceplerinde çakı, fotograf ve sigara taşıyan

nereye gitti onca meydan kalabalığı

şimdi yalnızca koyu bir kargaşa

ve sızlayan ve hep kambur çocuklar.

sabahlar; çocuklar, kuşlar ve şarkılar gibiydi

çoğuldu uyanmak, kederliydi açtığında kadınlar memelerini

ama ne olursa olsun güzellerdi.

şimdi her şey kertiyen ekmeklerden yapılmış

dağılıp gidiyor el vurulunca.

şimdi mevsimler meyvesiz

ve -kış baba- artık ortanca vakti tanrımızın.

yine bir sabah

dudaklarım arasında tütün

ağzımda henüz bir lokma

ve çevik ve uçarı ve aydınlık

çıkmak isterim dünyaya

hiç tanımadığım bir kadının koynunu bırakıp.