Nameler... İnleyen nameler... Zamanın adeta durduğu en özel fasılalarıdır benim için nameler. İçim dile geldiğinde imdadıma yetişirler hemen. Seslendirdiğim bir eserin namelerine basarım çığlığımı! Tüm ıstırabım tüm haykırışlarım ve tüm isyanlarım o küçücük namelerin ahenginde hayat bulur adeta... Gönül soframı döktüğüm en nadide dilberdir nameler...


O kadar çok hâlim var ki dile getiremediğim... Kelimelerin gerçekten kifayetsiz kaldığı hâllerim... Belki de o sebeptendir namelerin iniltisindeki ruh sarhoşluğum... Bu sarhoşluktan daha iyi edebilecek bir şey de yoktur zaten... Her bir nameyi ruhumun en ıssız derinliklerinde hissetmek... Yeri gelir neşve yeri gelir ıstırapla hemhal olabilmek... O eşsiz namelerin içinde demlenirim onlar da benim içimde... Aramızda bir aşk senfonisi başlar adeta... Büyülenmiş gibiyimdir sahnede... Beni dinlemeye gelen seyircilerim olsa bile gözüm görmez çünkü en kıymetli misafirim, sesimle yeniden ve yeniden hayat bulan o eşsiz namelerimdir...

Seyirci bunu hisseder elbette... Ses telleri sadece aracıdır burada... Asıl konuşan gönüldür...

Gönlüyle okuyanlar, gönlüyle yürüyenler ölümsüzleşirler... İşte bu, ezelden ebede uzanan en yüce hakikatin AŞK'ın sesidir... Ne mutlu bu sesi duyanlara ve duyuranlara...