Yağmuru kim döküyor?


Ünzile kaç koyun ediyor?


Münevver'in cesedi kaç farklı bavula sığıyor?


Güldünya'nın ölümüne kaç aile bireyi birlikte karar veriyor?


Özgecan tecavüze kaç dakika direnebiliyor?


Şule'ye süs olarak kaçıncı kattan atlamak düşüyor?


Narin'i bulmak için kaç jandarma, kaç polis gerekiyor?


Yorulduk.

Yorgunluktan ölmemiz mi lazım?


..


Gözlerini bürüyen kan etrafta, sokakta, evde, okulda, parkta, plazalarda; gündüz vakti, gece vakti, öğle vakti; ellerindeki kanı bir caminin abdest çeşmesinde yıkayıp "Ya Allah!" dedikten sonra secdeye varıyorlar.


Evimizdeki çeşmeyi açtığımızda bizim hanemize düşüyor "yıkadık, gitti" dedikleri o kanlar.


Kokusu burnumuzda.


..


Kan kokusu burnunun içinde olunca insanın, öyle kolay kaçamıyor. Kurtulamıyor. Başını suya da soksa, kuma da, toprağa da; kan kokusu yüreğine oturduysa insanın, geçmiyor.


Geçmiyor.


Ağzına attığın bir lokma kan kokuyor, bir yudum aldığın içecekte kan tadı, beyninde kan lekeleriyle uyanıyorsun sabahları ve yine beynindeki kan lekelerinden dolayı kapanmakta güçlük çekiyor geceleri, göz kapakların.


..


Doymuyorlar.


Bıçaklarını, silahlarını, nefes kesmeye yemin etmiş parmaklarını, uzun namlulu tüfek gibi hayatların içine sokup patlattıkları uçkurlarını savunuyorlar.


Krallarından aldıkları kudretle kafalarını kestikleri kedileri, köpekleri sokaklara atıyorlar.


8 yaşında bir kız çocuğu olmak gibi büyük bir suç işliyorsun bu çarkına tükürsen, tükürüğüne yazık olacak olan diyarlarda.


Yoksun.


2 gün geçiyor, 3 gün geçiyor, 5 gün geçiyor, 10 gün geçiyor, 15 gün geçiyor, 16 gün geçiyor..


Yoksun.


Ne yiyorsun, ne içiyorsun?


Kimin elinden tutarsın?


Nereye gidiyorsun?


"Kral çıplak!" diyeni sabaha karşı bulup yaka paça götürüp attıkları karanlık kuyuları var ama seni bulamıyorlar.


Kim bilir, Ünzile.


Kim bilir..


Belki de dayaktan uslanmanı bekliyorlar.