Çıplak ayaklarimla evin içinde türluyorum. Saatlerce düşünmenin verdiği yükü taşımanın yorgunluğu var üzerimde. Sadece huzur istiyorum. Huzur kırık bir oyuncak. Gecenin köründe yalnızlığımın asilliğiyle baş başa kalıyorum. Pencereden dışarıya bakıyorum. Gelip giden kimsecikler yok. Bana düşen huzuru kimselerin yerine kimseciklerde aramak. Geçen yıl belediyenin ektiği ağacın yaş aldığını fark ettim. Bende git gide bitiyorum. Küçük yaşlarımda bitmenin ne demek olduğunu anlayan biriyim. Hep bir kaosun içerisinde kaldım. Hep bir kaos. Hep lanet bir kaos. Balkonda sensörlü ışığın altındayım. Odak noktam yanıp sönen ışıktan başka bir şey değil. Çocukları çoktan yatırdım. Bir kadın kuralların içerisinde kalırmış. Bunu çok geç öğrendim. Yaklaşık bir kırk yılımı aldığını söyleyebilirim. Ardı arkası kesilmeyen sigaralar ve gözyaşları. Ben şimdilik bunlardan ibaretim. Yarın başımın belası, ömrümün günah dolu anlarini yaşatan insan geliyor. Kendisinin sürekli takdir görmesi gerektiğini düşünen bir paranoyak. Herkesin takdirini bir şekilde kazanıyor. İyi bir oyuncu. İnsanların dilinden anladığını inkar etmemem gerekiyor. Sokak hala bomboş. Gecenin karanlığında sokaktan birinin geçmesi beklemem ne kadar saçma. Kendi kendimi yiyip bitiriyorum. Çocuklar yarın okula gidecek. Evlilikten nefret ediyorum. Hayatımın anlamını aramaya çalışıyorum. Bir anlamı var. Çocuklarım için bir psikopata katlanıyorum. Kafamın içinde gün içerisinde binlerce senaryo dönüyor. Belki bir yapımcı kafamın içindeki telaşlı sinir hücrelerinin farkına varır. Kahvemi son yudumları.. Sensörün üzerindeki odağım kalkıyor. Bir meşgale buldum diye sevinmiştim. Çabucak sıkılıyorum her şeyden. Elimin üzerinde yolculuk yapan karıncayla sohbet ediyorum. Yolculuğu uzun sürmeyecek anlaşılan. Dünya küçük bir yer. Karıncanın yerinde olsam böyle düşünmezdim.


" Sahi, karınca kardeş. Ne için yaşamam gerekiyor? Kafamdaki tilkilerle belki sen anlaşırsın."


Hep böyle yapıyorum. Bir canlılık belirtisi gördüğüm yerde hemen konuşmaya başlıyorum. Nereye kadar sürükleneceğimi merak ediyorum. Siyah boyamın bittiğini fark ettim. Zihnimin içi bu kadar karmaşıklık içerirken beyaz rengin bitmesini istemek ne kadar aptalca olurdu. Karıncaya bir köprü yaptım. Diğer elimin üzerinde tatil yapıyor şu anda.


" Karınca kardeş. Seninde gecelerin benim kadar uzun mu? Sen ne anlarsın geceden? Geceyi bilmeyen ne anlar geceden? Karanlığın sahibiyim. Aydınlığa kavuşmak istiyorum karınca. Bunun için ellerimi ulaşabildiği kadar yukarıya kaldırdım. Belki beni görmüşsündür. Günahlarımın fazla olduğunu düşünüyorum artık. Affedilmeyecek günahlarım var. Belkide yoktur. Kendimin önemli olduğunu biliyorum karınca. Sende biliyor musun? Hayatın merkezinde insanın kendisinden başka olmaması gerektiğini. Bilmiyorsan öğrenmen için elimden geleni yapacağım. Karşı binada birkaç ışık yandı. Her gün yanıyor. Günlerdir onları izliyorum karınca. Belkide günlerdir sende beni izliyorsun. Neyse, artık gitmeni istiyorum. Özgür bırakıyorum seni. Nefretimi paylaşıp depresyon düzeyini yukarıya çıkarmak istemiyorum. "


Karıncayı yere bıraktım. Odamın içerisinde köşeye sıkışmış sandalyemi kâğıt parçalarının yanına çektim. Tekrardan bir kahve almam gerekiyor. Üşengeçlik düzeyim düzenimi bozmamak için çabalıyor. Mutfağa gidip kendime kahve yapıyorum. Bir elimde cezve bir elimde sigara var. Bazen ikiden fazla elimin olmasını istiyorum. Elimde olan ellerimle yetinmem gerekiyor. Karşı binadaki ışıklar söndü. Cami imamı yanık bir sesle ezan okuyor. Ezan okunmadan önce namaz kılınır mı diye merak ettim. Telefon çalışma odasında kaldı. Evin içinden ayak sesleri geldi. Talat su içmeye kalkıyor bu saatlerde. Kafamın içinde ne kadar fazla düşünce var. Kahveyi bardağa döktüm. Talat yanıma geldi.


" Anne." diye seslendi.


" Efendim, yavrum." dedim.


" Anne ben rüyamda ne gördüm, biliyor musun? " dedi.


" Ne gördün yavrum?" dedim.


" Anne sen çok uzak bir yere doğru gidiyorsun, tamam mı? " dedi.


" Tamam, annem."dedim.


" Anne bir anda kayboluyorsun. Her yeri geziyorum. Evin anahtarını bulmak istiyorum bir yandan da. Bulamıyorum anne. Kardeşim geliyor sonra. Sonra anne. Anahtarı buluyoruz. Senin şu kâğıt boyadığın odaya geliyoruz. Meğer anne oradasın. Bir şeyler çiziyorsun. Bir anda ordan da kayboluyorsun anne. Sonra uyandım. Bir sevindim anne. Rüyaymış ya dedim kendi kendime. " dedi.


" Talat, anneciğim. Merak etme ben her zaman senin yanındayım. " dedim.


Talat'a uzun uzun sarıldım. O bir çocuk. Çocuklarında görünmez üçüncü değnekleri olduğunu düşünürüm. Ebeveynler bu üçüncü değnek olabilme yetisine sahip olmalıdır. Talat'ı tekrardan yatağına götürdüm. Üstünü örttüm.


" Talat, anneciğim. Ben çalışma odasındayım. Işığı açık bırakıyorum annem. Merak étme. Gözlerini kapat ve seninle okuduğumuz o şarkıyı düşün. Ne güzel okumuştuk, değil mi oğlum? " dedim.


" Evet, anne. Çok güzel şarkıydı. Bir daha okuyalım mi? " dedi.


Talat ile şarkıyı birlikte söyledik. Biraz sesinin fazla çıktığını söyleyebilirim. Çocuklarım beni bu paranoyak heriften uzaklaştıranlar arasında ilk sırada yer alıyor. Talat yavaş yavaş gözlerini kapadı. Bende ışığı kapattım. Mutfağa gittim. Soğumuş kahvemi içtim. Bugün çalışmak için saatin epey geç olduğunu fark ettim. Kanepenin üzerine uzanıp üstüme bir battaniye aldım. İçimdeki huzursuzluğun tek çözümü uyumak. Gözlerimi kapattım. Kafamın içindeki tilkilerle uyumaya çalışıyorum. Düşünmek ne saçma bir eylem. Herhangi bir faydasını göremedim şimdiye kadar. Kısmi bir anksiyeteye sahip olabilirim. Gözlerim ağırlaşıyor. Kafamdakilerin yeni bir günde yok olmasını istiyorum. Kendime buruk bir iyi geceler diliyorum.