Havluyla yüzümü kuruttum. Çocukların yüzümde oluşan izleri görmemesi gerekiyordu. Fondötenle yüzümdeki yaraları kapattım. Makyajla kapattığım bu görünür yaraların ne kadar kolay kapandığını ayna karşısında görmem içimde bir burukluk yarattı. Keşke içimdeki burukluğu da bu şekilde kapatabilsem... Üstümdeki kanlı kıyafetleri çamaşır makinesine bıraktım. Kirlenmiş kıyafetlerin temize çıkması ne kadar kolay. Ya kirlenmiş insanları hangi makine temizleyecek? İsyanlar etrafımda birikti. Depresyon bir köşede belirdi. Durduk yere kendimi bu karanlığın içine bırakmıyorum. Kendimin bilirkişisiyim. Ya kendim dışında kalanlar? Ayna karşısında yüzümün kırık oyuncaklarını tamir ettim. Yeni bir maske bulmam gerekiyor. Acı bir kahveyle kendime gelmem daha olası. Mutfağa doğru gittim. Halının üstünde kurumuş kan damlalarıyla karşılaştım. Biraz göz göze geldik. Kan damlalarına veda etmem gerekiyor. Çocuklarımın sağlığını her zaman kendi sağlığımdan daha önde tuttum. Umursamaz biri değildim. Kafamın içindeki dönen soruları şimdilik bir kenara bırakmam gerekiyor. Ocağın altını yaktım. Cezveye birazcık su, bolca kahve koydum. Kaşıkla biraz karıştırdım. Balkona çıkıp sigara yaktım. Sigaramın dumanları etrafa savrulurken kahve kıvamını bulmuştur diye düşündüm. Okul servisinin kapının önüne gelmesine az bir vakit kaldı. Kahvemle aşağıya indim. Hava kararmaya yakın. Bu vakte kadar çocukların okulda zaman öldürmesine karşıyım aslında. Kapıcı hala zemin katta. Eşi binadaki diğer insanların isteklerine koşuyor. Kimi ekmek istiyor kimi birikmiş çöplerini almasını için çağırıyordu kadını. Kadının suratından işinden ne kadar bıktığı anlaşıyordu. Bir ara göz göze geldik. Tam sohbete başlayacakken bir kız çocuğu fincana çarptı.
" Ne yapıyorsun abla sen? Beni nasıl görmezsin?" dedi.
" Özür dilerim diyecektin herhalde. Seni görmeyen ben değilim beni görmeyen sensin küçük hanım."
" Ya Allah aşkına hiçbiriniz beni anlamıyorsunuz. Millete bakacağına önüne baksan fincan elindeydi ve yer tertemizdi." dedi.
" Sen benim kusuruma bakma küçük hanım. Sonraki karşılaşmamızda fincanıma daha çok dikkat etmeye çalışacağım. "
" İyi edersin." dedi.
Kız sinirli bir şekilde asansöre bindi. Bu kadar enerjinin kontrol edilmesi elbette zor olacak. Kapıcının eşi sinirden gözleri dönmüş bir halde bana bakıyordu. Bu kadar emeğin bir çarpma ile helak olmasına kim olsa sinirlenirdi. Bana doğru ağır, usanmış adımlarla geldi. Elinde içinden kir akan bir paspas vardı. Yeri silmeye yeltenirken elinden paspası aldım.
" Rica etsem suyu getirir misin?"
" Öyle olmaz Kübra Hanım. Ben burada ekmek parası için çalışıyorum. Siz elimden bu paspası aldığınız an bina yöneticisine hemen beni şikayet ederler. Lütfen paspası bana geri verebilir misiniz?" dedi.
" Herkesin kendi pisliğini temizlemesine kim hadsizlik yapacak? Bu işten para kazandığını elbette bende biliyorum. Burayı ben kirlettim, ben temizleyeceğim. Bir sorunu olan varsa bana yönlendir. "
Kadın öfkeyle duygusallık arasında kalmıştı. Kocası ile göz göze geldi. Paspası benim elime bıraktı. Suyu da yanıma getirdi. Paspası kirinden arındırıp yeri temizledim. Fincan kırıklarını toparladım. Paspası asıl sahibine geri verdim. Kadının hafiften gözleri doldu. Yorgunluğunu hisseder gibiydim. Elimden gelen pek bir şey yoktu. Paspası kendisine teslim edip binadan çocukları karşılamak için çıktım.
" Size kolay gelsin. Kahve pisliği ve fincan kırığı için kusuruma bakmayın. "
Kapıcının eşi sakince konuşmaya başladı.
" Ne kusuru Kübra. Her zaman başımıza böyle ufak tefek kazalar gelir. Sende hafif bir kazaya kurban gittin. Dışarıya servis geldi herhalde. Sizi tutmayayım ben iyi günler. " dedi.
" Sizede."
Binadan çıktım. Çocuklar koşarak bana sarıldılar. Sarmaş dolaş bir şekilde asansöre bindik. Kapının anahtarını çıkarmakta zorlandım. Sonunda kapının anahtarını çıkardım. Kapıyı açıp eve girdik. Bir anlığına içimdeki hafifliği hisseder gibi oldum. Bu bir anlığın bu içimdeki hafifliğin bir ölçü birimiyle ölçülmeyeceğini anladım.