Kahvaltıyı hazırlamak için harekete geçtim. Ocağı tekrardan yaktım. Tencerenin dibine yağ döktüm. Patateslerin kızarması gerekiyor. Acaba veganlar patatesi kızartmadan mı yiyor? Garip bir sorunun aklımı kurcalaması gerekiyor. Banyodan gelen sesleri duyar gibi oldum. Mutfağa doğru adımlar yaklaşıyor. Patatesleri soymaya başladım. Patates dilimlemeyi ve idealist insanları seviyorum. En azından yaşayacak bir ideali var. Veganlar içinde geçerli. Dürüst bir veganı saçma sapan bir etçi zihne tercih ederim. Mesele yaşam tercihleri mi yoksa kişilik tercihlerini tercih etmem mi? Neydi ya şu mesele? Boynumda bir nefes hissettim. Aniden irkildim.
" Sana kaç defa demedim mi bu şekilde bana yaklaşma diye?" dedim.
" Bu bir soru muydu? Bir uyarı mıydı? Hangisini kabul edeyim?" dedi.
" Soruları boş ver. Sen sadece arkamdan bir daha bu şekilde yaklaşmaman gerektiğini kabul et." dedim.
" Emirlerinize uyacak bir asker buldunuz komutanım. Siz kadınlar hep böylesiniz. " dedi.
" Biz kadınlar hep nasılız? Sabah sabah yine kafamı ağrıtmaktan başka bir şey yapmayacaksın." dedim.
" Siz kadınlar bir erkekten ne istediğini hiçbir zaman bilemeyecek kadar cahil, her şey isteyecek kadar küstahsınız. " dedi.
" Sahi, böyle mi düşünüyorsun? Bir dakika patatesleri almam gerekiyor. Bu konuyu uzatmalara götürmek isterim." dedim.
" Sen patateslerini al küçük kraliçe. Bende gidip annemi uyandırayım. Belki annemi biraz örnek alırsın. Belki bir gün onun gibi bir anne olmaya başlarsın. Belki bir gün." dedi.
" Belki bir gün. Bak, olayın cinsiyetle alakası olmadığını sende sözlerinle kanıtlıyorsun. Sende benden senin istediğin ben olmamı istiyorsun? Adalet nerede? Belki gökyüzünde. Neyse, Suzan Hanım için iftar vakti. Arkana bakmadan kaçmakla tartışmaların bittiğini zannetme. Annen rahatsız olmasın diye çenemi anahtarlıkla sıkı tutcam. Arada vidayi kontrol et. Belki yalama yapmıştır. " dedim.
" O güzel çeneni sıkmanın ikimiz içinde iyi olacağına tanıklık ettiğin zamanları hatırla. Şimdi ben gidiyorum. Güzel patatesleri incitme hayatım." dedi.
Masayı hazırladım. Annesi banyoda yüzünü yıkıyor. Arkasına bir çocuk gibi gitmem ve sadakatimi göstermem gerekiyor. Çocukların büyükannelerine bu denli hizmet etmenin bir sadakat simgesi olması ne tuhaf. Neyseki akşam olunca ikisinden de birkaç günlüğüne kurtulcam. Havluyu büyükanneye verdim. Yüzünü sildi. Göz göze geldik. Bir şeyi ima eder gibi bakıyordu. Yeşil gözlerini üstümden çekmesi için bekledim. Beni gözleriyle iyice süzdü. Sabah sabah bu kadar psikanalize maruz kalacağımı hayal edemezdim. Amatör psikanaliz dedikleri şu an yaşadıklarım olsa gerek. Havluyu elime uzattı.
" Teşekkür ederim. Umarım oğluma da bu şekilde davranıyorsundur. Oğlum bu günlerde mutlu olmadığını görüyorum. Ne demek istediğimi anladın mı? " dedi.
" Size de günaydın anneciğim. Kahvaltı hazır. Kahvaltıda bu konuları konuşalım. İzninizle anneciğim. " dedim.
Banyoya girip kapıyı kapattım. Akıllı bir anneden akılsız bir kadına tavsiye diye düşündüm bu durumu. Stres yaratmaktan başka bir işe yaramıyor ikiside. Ellerinde diğer insanların üzerinde başka kurarak kabul görme, uslu insanı oynama telaşı var. Yüzümü tekrardan yıkadım. Hiçbir soğuk su beni kendime getiremez. Aslında gelmek istenilen şey ben değilim. İstediğim onları bana getirmesi gereken soğuk bir suydu. Mutfağa doğru yürüdüm. Uzun bir koridorda sonsuza doğru giden adımlarım ve içimde devasa bir telaşım var. Yol hiç bitmeyecek gibi telaşsız; ben çabucak bitirmenin ve huzuru bulmanın telaşı içerisindeyim.