Marshall McLuhan, elektronik çağın işitsel uzamının bir yan etkisinin narsizm olduğu görüşündedir. McLuhan “Understanding Media: The Extensions of Man” isimli kitabında, eski bir Yunan efsanesinden ortaya çıkan narsisizm kavramını açıklamış ve bunu doğrudan zihinsel algı değişimlerine dayandırmıştır.


Efsaneye göre, Narcissus yansımasını su üzerinde başka biri olarak görmekte ve bu görüntü onu zamanla uyuşturmaktadır. Bu uzantısını kabullenen genç ise artık dış dünyaya kapalı bir varlık olmuştur. McLuhan bu kavramı sadece olumsuz bir duygu biçimi veya psikolojik bir hastalık olarak görmemiş, insan algılarının bir araç vasıtasıyla değişmesi hatta zamanla o insanın ayrılmaz bir parçası olmasına dayandırmıştır.


McLuhan’ın bu görüşüne göre, bireylerin yeni medya kullanımını değerlendirecek olursak;


Dijital bir çağda yaşıyoruz ve bu çağın en yaygın hastalığı, sosyal medya bağımlılığıdır. Bu yeni medya teknolojisi, bireyleri sadece veri alan tüketici konumundan çıkarıp diğer insanlar ile eş zamanlı bir şekilde iletişime geçebilen ve içerik üretebilen bir konuma yerleştirmiştir. Sosyal platformlarda bireyler, özel hayatlarını istedikleri şekilde tasarlayarak diğer insanlara sunabilir. Bu durum, yapay ve sahte kişiliklerin oluşmasına neden olmaktadır. Birey olmadığı bir kişi gibi davranarak bu platformlarda takipçi toplar. Onlardan gelen yorumlar, beğeniler ve iletiler ile hayatını yönlendirmeye çalışır. Özel hayatı kamuya açmak, beraberinde birçok fırsat getiriyor. Reklam işbirlikleri sayesinde iyi bir gelir elde eden çok fazla insan var. Hal böyleyken birey, daha çok paylaşım yaparak kendini daha çok göstermek ve daha fazla kazanmak istiyor. Yarattığı yapay kişilik, bireyin hayatı olmaya başlıyor ve ortaya narsizm belirtileri çıkıyor. Narsist birey sahte benliği ile ona hayran kalmaları için başkalarını kullanır ve sömürür. Sürekli beğenilmek, onaylanmak ister. Sosyal medyada ki kişiler tarafından onaylandıkça, egosu büyür. Bireyin sahte dış görünüşün altında haset, öfke, değersizlik, reddedilme korkusu ve iktidarsızlık yatmaktadır. Bu hislerini çok iyi bir şekilde gizler. Kişilerin yaptığı her paylaşımda “ben” vurgusu vardır. Sürekli gösteriş yapar ve kendini yüceltir. Takip edilmek, söylediklerinin dinleniyor ve onaylanıyor olması bireyleri mutlu eder ve buna bağımlı bir hale getirir. Günümüzde herkes, “şöhret” olma çabası içerisinde. İnsanlar yaptıkları yemekleri, yeni aldığı kıyafet ve aksesuarları, tatillerini, arabalarını, popüler objeleri, pahalı teknolojik aletlerini ve daha birçok şeyi sıklıkla “birilerinin gözüne sokmak istercesine” paylaşmaktadırlar. “Kusursuz” olma çabası ile birey, zamanla narsistik bulgular göstermeye başlar. Bireyler karşılıklı iletişimde, düşüncelerinin veya yaptıklarının yanlış olduğunu belirten insanlara karşı aşırı saldırgan bir tutum sergileyebilir. Çünkü takipçilerinden aldığı destek, ona diğer insanlardan “üstün” olduğunu, her şeyin doğrusunu bildiği algısı yaratır. Bu durumda birey, medyayı ayrılmaz bir parçası olarak taşımaya başlar.