Aile mesleği kasaplık olunca bazı duygular bastırılıyor diye düşünüyorum. Dede kasap, onun da babası da dedesi de kasapmış. Kendi babam geleneği kırmış, demir çelik fabrikasında sömürülmeyi tercih etmiş. Kan, ter, umutsuzluk, mutsuzluk kokuları keseceği bir hayvana değil de kendine ait olunca vicdanı daha rahat etmiştir…diye düşünüyorum. Her çocuk gibi ben illa da hayvan beslemek istedim. Talebim pek dillendiremedim. O alışkanlık da yoktu. Bastırılmış demek. Kasaplıkla ilgili değil, toplumsal, sınıfsal, ailevi bir durumdur. Yine de nasıl olduysa bir gün cesaretimi toplayıp babama söyledim. “Hayvan beslemek istiyorum” dedim. “Nasıl bir hayvan?” diye sordu. “Köpek mi, kedi mi, kuş mu?”. Hayvan olsun yeter ki idi cevabım

Ertesi gün babam işten gelir gelmez beni yanıma çağırdı. Mahcup ve gururlu bir gülümsemeyle elindeki kutuyu uzattı bana. Hediye alma alışkanlığım olmadığı için ne yapacağımı da şaşırdım. Ama filmlerde gördüklerimi uygulayarak kutuyu saran ipleri heyecanla çözmeye başladım. Bir şey hareket ediyordu kutu içinde. Bana bir hayvanın hediye edildiğini sezmiştim, kutunun içinden çıkan ses, koku ve hareketler bir hayvanın varlığını hissettiriyordu. 

Kazla o gün tanıştık işte. Yavruydu tabii, benim gibi. Çok sevimli, yumuşak, çaresiz, heyecanlı. Benim gibi. Kaz olduğunu bilseydim belki sevmezdim o kadar. Kazlar kendilerine yer edememiş kuşlardadır. Sevimli desen değil. Komik desen, o da değil. Papağan mesela. Eğlencedir, zekidir, sevilir. Muhabbet kuşu -konuşur, kafana konar, okşanır. Kuğu mesela. Güzelliğin, zerafetin, asaletin ta kendisi. Ulaşılamaz. Saldırgandır. Ama gururlu. Kuğulara saygı duyulur. Hatta İngiltere’de bir kuğuyu bilerek öldürmenin daha ağır cezası var. Eti de yenmez dolayısıyla. Güvercin barışçıl, temiz ve saf olduğu için sevilir. Onun da eti yenir ama. Kısacası; kuş var…bir de kuş var. Kazın bir özelliği, insanın hayatının bir parçası haline gelmesini gerektiren bir kişiliği yok gibi. Kuğunun çirkin, geveze, köylü kuzeni gibi. Bu gerçeğin de getirdiği bir aşağılık kompleksi de söz konusu. Saldırgan, geveze, kıçını sallaya sallaya yürüyen. Eti yenirmiş ama. 

Sevdim tabii kuşumu. Besledim, baktım, merak ettim. Kuşumla çok konuşurdum. Sırdaşım oldu. Kazlar geveze ama ne olacak ki. Olsa olsa diğer kazlara anlatırdı sırlarımı, aralarında gülüp eğlenirlerdi. Gerçi başka kaz da yoktu ki anlatsın. Tek arkadaşı bendim. Her dostluğun, her ilişkinin, her mutluluğun bir gün biteceğini o yaşlarda bilmiyordum. Kazım onu öğretti bana. Bir gün her şey biter. Her şey bir gün biter. Tabağımızdaki patates, bezelye ve kaz eti de bitti o gün. Kasap işte. Genlerimizde var.