Dünyada telafisi olmayan

Nedir diye sorma bana

İçim titriyor, dilim varmıyor anlatmaya

Yine de anlat diyeceksen... Hatırlat...

Nasıl yaşanırdı diyeceksen...

Akşamüstü telaşını hiç fark etmedin

Öylece akıp giden insanları

Onların öyküsünü hiç dinlemedin farz et.

Farz et ki leylek sürüleri çatına uğramadı

Sıcak kahve kokusuna uyanmadın

Çekmedin içine leylakları

Hiç dinlemedin kırların dalgasını

Şehrin dokusu tenine değmedi

Farz et ki zamanın en diri hâlindesin

Belki kırk beş yıl yaşlı

Nasıl yaşanırdı unuttun

Değmedi diline şefkatli sözcükler

Okşamadı parmakların hırıltılı sesleri

Gördün ama bakmadın isli ormanlara

Farz et, denize sis çökmüş de 

Altını kaldırıp bakmamışsın

Öyle vurdumduymaz, öyle boş vites

Bin yıllık anlatılar sayfalarca beklemiş,

Bekletmişsin hikâyeni

Çocukluk hatıranı yüzüstü bırakmışsın

Kırılgan elleri sıkıca tutmamışsın

Güneşi batacakken yakalamamışsın

Ana dillerde şarkılara kulak vermemişsin

Seni çağırıp duran o sese

Dönüp de bir kez bile bakmamışsın

En acısı da... Farz et ki içine dönmemişsin

Belki orada mezarlık yatırmış,

Babil'in Asma Bahçesi sanmışsın

Zamanla bir kez göz göze gelmiş,

Onu da ıskalamışsın

Farz et ki yaşamamışsın.