Ağlamak istiyordu. Durgun bir vakit ve yine eşelemeden duramamışken kanayan yaralarını örtüyordu.
Oluk oluk akan kanının usanmışlığında kendini sorgulayıp, ağlatmak ister gibiyken umursamazlığını anımsıyor, düşündüklerinin dehşetinde sarhoş oluyordu. Kabuk tutan yaralarını inatla eşelediği zamanlar olurdu. Yüz bulmuş bir küçük gibi acımadı dediği zamanları da. Kabuk bağlar, her seferinde kopar yine de bir yazma dahi dolamaz olurdu kanayan taraflarına.
Gözlerini kaçırmadan bakmayı denedi. Mor halkalı, çatlaklı izler kalmıştı geride. Kanı üstünde kuruyan yaralara bile aldırmazdı. Baktıkça yüreği savrulmak istercesine çırpınıyordu. Boğazında düğüm hissederken yutkunmaya çabalıyor, gözlerinin doluşunu hissederken ruhu doyuma ulaşıp taşıyor, boşalıyordu. Yüreği ısınıyordu adeta. Ruhuna çöken ve hiç kalkmayan arsızları kovarken bir tarafı da boşalanları topluyordu. Yorgun, usanmış, uykulu geçti tenha bir köşeye. Dumanı içine çekerken de soluklanışı vardı. Artık öyle derin düşüncelere de dalmıyor, yalnız duyduğu acıya alışmış, umarsızca sabreden bir hâli vardı.