Sanıldığı kadar kalabalık değilim, sanıldığından daha çok yalnızlığım. Görüldüğünden daha sessizim. Bilindiğinden zengin, tahminlerden daha çulsuz. Gizemli ve karmaşık bulunduğum kadar basitim. Gülmez denilene güler, duygulanmaz dediğine ağlarım belki, bazen. Terk ettiğimden çok terk edilmiş, düşünüldüğünden ve hatta düşündüğümden daha çok aldatılmış. Sakinliğim oldukça agresif, ellerim bir ölü gibi sabit ve soğuk. Adımlarım hep normalin daha fazlası… Kafada çizilene hiç uymadım, uymadım. Uykularım az ve bölük pörçük; kalbim, aklım binlerce parçaya bölünmüş, kırılmış. Düşünülenden daha fazlası, görülenin ötesinde kaldım hep. Neredeydim, neredeyim hiç bilmedim, bilinmedi. Bazen bir silgi oldum, bazen bir kalem. “Herkes gibi işte…”

Değil. Herkes gibi, hiç değil. Herkes gibi olmak istediğim ne çok gecem vardı benim, başaramadım. Bir kez olmazsan, hiç olamazsın zaten. Ben bir kez değil, bin kez oldum ve aslında hiç olmadım. Bildiklerim yanıldıklarıma, zaferlerim yenilgilerime yetmedi. 


“Gidilmemiş yerlerin, okunmamış kitapların, yerine getirilmemiş sözlerin, dilimin ucuna takılıp kalmış cümlelerin pişmanlığını duyuyorum en çok.”

Tüm zamanımı sonu bekleyerek harcadım. Şimdi tek isteğim yeniden yaşamak. Kafamda sayısız çığlık ve düşünce. Bazen korkuyorum, bazen üzülüyorum.

Kiminin üzülmesi bilindiğinden farklı olur ama. Benimkisi gibi. Kimileri üzüldüm dediğinde aslında demek istediği; içim kan ağlıyor, olur. Benim gibi.


Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?