Her gün evden çıkarken varlığından bihaber, refleks olarak adımını attığın o eşik ya son eşikse? ''Yarın görüşürüz.'' derken gözlerinizin dahi bir araya gelmediği o üstünkörü vedanız; gözlerinizin, yüreklerinizin, bedenlerinizin bir araya gelebileceği son fırsattı belki de... Hayat, arkasından su döktüğümüz her insanı bize sağ salim geri getirir mi? Yol arkadaşımızın kahkaha sesinin sindiği bu duvarlara tekli hüzünlerimizin kokusunu sindirmemek mümkün mü? Bugün başını okşadığın o yetim ile yarın sabah aynı kadere ortaklık etmeyeceğinin güvencesi var mı? İsmen tanıdığın birisinin vefat ettiğini duyunca bir yandan burkulan, bir yandan yakınen tanıdıkları hayatta olduğu için şükreden o yüreğinde, yarın güneş doğduğunda dengelerin değişmeyeceği ne malum? Birçoğumuzun hissiz kuru bir şekilde söylediği ''Başın sağ olsun.'' cümlesi ne zaman anlam kazanır... Bir başkası tarafından bize doğru söylendiği zaman, işte o hissiz kupkuru olan cümle bir anda yüreğinizi dağlar, silüet olur, karşınızda dikilir. Bu silüetle yarın yollarınızın kesişmeyeceğinin bir garantisi var mı? Nefes almak basittir, kotamız dolana kadar istemsizce yaparız lakin zor olan, aldığın her nefesin varlığını hissederek hakkını vermektir. Kotamız dolana kadar hissederek, fark ederek; her eylemin, duygunun hakkını vererek yaşamak temennisi ile...