hepimiz umutsuzluğun ve mutsuzluğun tedrisatında yaşamak için savaşan zebanilere ya da meleklere dönüşüyoruz. ve bunu yaparken bireysel topografimizi kullanıyoruz. oysa bizler yani insanlar anlık bireyler değil aksine geçmiş-an-gelecek sac ayağında kendiliklerimizi inşa eden canlı formlarıyız. bu yüzden yapacağımız veya yaptığımız tüm eylem ve edimlerimizde hem akli hem de kalbi melekelerimizi kullanarak harekete geçmeliyiz. aksi takdirde bütün davranışlarımız daha doğmadan ölüme itilecektir. kısacası canlı olmak ve canlı bir biçimde ölmek istiyorsak; hem dünü hem bugünü hem de ânı düşünmeliyiz. ve buna karar vermeliyiz. çünkü aldığımız her kararda, insan olarak, sadece elimizde bulunan anlık veriler ışığında değil, geçmiş-gelecek-an sac ayağında analiz ederek tutumlarda bulunuyoruz. bu bizi hem yaşamaya hem de ölüme bir adım yakınlaştırmaktır. işte bu yüzden oturduğunuz yerden ya da uzandığınız o konfor alanlarını terk ederek kendinize bireysel dertler yerine daha ulvi olan toplumsal sorunlar edinin. yoksa insan tanımımız nakıs, eksik hatta hatalı veya başkalarının dikte ettiği tanımları içinde sınırlandırılacak ve buna göre yaşamak zorunda kalacaksınız. peki siz başkasının, ötekinin sınırlarıyla hayatta kalabileceğinize ne kadar hazırsınız ve inanıyorsunuz? unutmayın, kendilik bilinciniz oluşmadan göstermiş olduğunuz tüm tutum ve davranışlar sizi sadece belirlenmiş, yani iradesiz hatta özgürlüğün yanına dahi uğramadan yaşamanıza ve ölmenize dahi neden olacaktır. peki bu ne kadar hayattır ve ölmektir?