Zorluklardan bahsedip durduk... Tamam ancak ne mutlu eder? Dert, kasvet de bir yere kadar değil mi?
Zor koşulları iyice anladıktan sonra zorluklarla mücadeleye başladığımızı hayal edelim. Ölümcül bir savaş sonrası başarı ve bağımsızlığını ilan ettik diyelim. Sonra gerçek mutlulukların üstüne gerçek bir hayatı inşa etmenin mutluluğuna erişelim.
Kulağa nasıl geliyor?
Şimdilik pek mantıklı değil. Şu sıra aklımızı kurcalayıp duran mesele çözülse ya da yarın sabah pazar olsa ve alarmla uyanmak zorunluluğu olmasa işte bunlar keyif verirdi. Ancak hayatı zor yapan koşullarını ne olduğunu öğrenmek ve ortaya çıkan gerçeği aşmak, bir savaş vermek sonra kazanmak, bağımsızlığa kavuşmak, yepyeni bir hayat inşa etmek dediğimiz anda bir ses yükseliyor içimizde; bir sürü iş... Kim uğraşmak ister ki bunlarla?
Tembelliğimize yenik düşüyoruz. Anlamamız gereken bir şey var: Bize bir ziyafet hazırlanmış ve biz yolda bisküvi ile iştahımızı kapatıyoruz. Tembelliğimizle avunarak çok şey kaçırıyoruz...
Ancak yavaşça fark edeceğiz ve gerçek hazların nerede olduğunu keşfetmek için harekete geçeğiz. Gerçek hazların peşinden büyük istekler koşar ve büyük istekler için büyük yoksunluklar gerekir. Öyleyse gerçekten gerçek hazları istemek konusunda hazır hissetmekte miyiz?
Çok soru var ama soru varsa cevapta vardır. Her şey zıttıyla vardır.