insanın kendiyle, kendiliğiyle ve kendine ait olduğunu varsaydığı zihinle çelişmesi, hatta bu çelişkinin güdümünde yapılan eylemlerin yörüngesinde var olma şuurunu kaybetmesi veya yeni bir buluşun uçurumundan atlamasınının hem dilsel hem imgesel hem de görüngüsel olarak sunması bağlamında izleğin ve izlencenin gücü nedir?

sorunun perspektifinde görsel korteksin gücü ve bu gücü ayakta tutan, hatta onu perçinleyen zihin, hafıza gibi kavramların varlığıyla gözün biyolojik öneminden daha fazla bir yere sahip olduğu vaaz edilebilir. çünkü göz görme eylemiyle örtüşüğü gibi aynı düzeyde karşı karşıya kalan insanın hem savunma hem de saldırma mekanizmasına yardımcı olan temel unsurlardan biridir. bu yüzden gözü sadece görmek kavramıyla kısıtlamak onu diğer yan görevlerinden arındırmak olacaktır. temel olgusu görmek olan ancak bu görmenin üzerine katlanarak yeni bir anlam ve mana siferi oluşturarak zihnin ve hafızanın beslenmesine yardımcı olan bir ağız olarak da anlayabiliriz. buradan hareketle görmek eylemi de bir nevi sindirim sistemi gibi görev üstlenmektedir. nasıl mı? sindirim sisteminde ilk başta tüm olaya ağızda başladığı gibi anlam ve mana perspektifinde görmenin verdiği eylemde bununla örtüşen açılar barındırır. tıpkı ağızdaki kimyasalların değiştiği gibi görmekte de göz bebeğinin değişkenlik göstermesi aynı düzlemde anlaşılabilir. yani yukarıda da söylediğimiz gibi göz de ağız hüviyeti taşıyan bir organdır. ama çiğnemek ya da parçalamak gibi eylemlerin türevi farklı bir diyagramdadır. gözün çiğnemesi ve parçalaması gözün ilk anında değil görme eyleminin arkaya yansıdığında ortaya çıkar ve yine ilk eylem ağız olma özelliğini korur. böylelikle izlencenin ve izleğinde sindirimi başlamış olur. peki bu sindirim sonucu insan enerjisinde değişkenlik olur mu? tabii ki de evet. çünkü insan besin sindiriminde neler elde ediyorsa izlek ya da izlence de aynı olmasa dahi sindirdiği durum aynılık gösterebilir. ancak bundan besindeki kavramlar değişerek bir nevi evrimleşerek yine bireye enerji vermeye devam etmektedir. ancak sorumuzun temel dinamiği olan görmek ve bunun üzerinde anlamak-anlamlandırmak olduğundan sorumuza kaldığımız yerde devam edelim.

şimdi izlediğim dizi üzerinden konuya bakacak olursak; dizinin insanın zihinsel düzleminin değişmesi, kayması ve kaybolması bağıntısında bir makine tarafından tekrardan o zihinsel oluşuma ulaşmasını sağlamak istemektedir. ancak makineye yapılan bir eklemle makinenin makine olma özelliğini yitirdiği sav bağlamıyla hareket etmesi sonucu hem denekleri hem de kendi mekanik kimliğini yitirerek farklılaşmasını anlatmaktadır. ve bu anlatımı sağlarken geçmişi, anı ve geleceği eleştirerek ve hatta tebessüm ettirecek muzip davranışlarla bize hem dilsel hem görüntüsel hem de ses düzleminde sunarak izleyicinin hem kendisiyle hem geçmişiyle hem anla hem de gelecek hesaplaşmasını sağlayarak zihinsel ve bedensel kimliğiyle ilgili açılar bulmasını sağlamaktadır. ve bunu yaparken de mitolojik unsurları, kahinleri vb. şeyleri kullanarak da metafizik olarak da hitap etmek istemektedir. çünkü bireyin tek ve sağıtılmış bir yanı yoktur. bu yüzden iki farklı açıdan bakılarak hem fiziksel olarak hem de metafiziksel olarak bedene ve zihne hitap ederek kişinin kendisiyle yüzleşmesi sağlanmaya çalışılmıştır. tabii bu durumun realitesi de sorgulanmaya ve analiz edilmeye açıktır.

sonuç olarak izleğin ve izlencenin görmek eylemi üzerinden etkisi ve yan etkileri canlılık fanusu kendiliğini idame ettiği sürece devam edecektir. belki ileride homoroboticus evrimini tamamladığında bu erdemini de aktaracaktır. onu da bize zaman gösterecektir. ancak hala homosapiens olarak etkileri ve yan etkileri sürekliliğini gösterecektir. bu yüzden homosapiensten homoroboticusa evrimimizi geçirirken araformlar yine türlü türlü şemalara açığa çıkacaktır. ve son raddede homosoboticus olduğumuzda ne olacağız? şu an bu soruya tam ve eksiksiz yanıt vermek zor olsa da düşünsel olarak şunu söyleyebiliriz: arkeik tipolojimizi koruyarak yeni düzene ayak uydurmak için yani canlılığımızın sürekliliğini korumak için kaçınılmaz bir evrim olduğu açık seçik ortadadır. umarım bu geçiş sürecinde kendiliğimizi tamamen kaybeden yola devam edebiliriz.


dizi önerisi: maniac