Aklımdan bir türlü çıkmayan dün. Ve korku dolu yarın. Dönüp dolaşan sahnelerde "neden, neden böyle dedin, bak işte her şeyi mahvettin " tonunda ünlemli çınlamalar. Bir deneyde görmüştüm; insanlara sanal gözlük takıp, oyuncak bebeğin bedenini kendi bedenleri gibi hissetmelerini sağlamaya çalışıyorlardı. Bu varsayım deneyi oldukça başarılıydı. İnsanlar gerçekten de o bedende olduklarını, dış dünyayı dahi oyuncak bebeğin gözünden gördüklerini düşünüp, gerçekliği de bu boyutlarda algılamaya başlamışlardı. Daha önce aynı mekanı, kendi gerçekliklerinde görmelerine rağmen. Nereden baktığının önemi işte. Oyuncak bebekten sarkan kollar senin zannıyla, 'başka bir mümkün olamaz' diye baktıkça... Gerçek dediğin ve yaptığın hesaplamalar bu sonuçlara varabiliyor. Bunca vâr bir arada, sayısız ihtimal içinde, koca evrende... Ancak senin öngürülerin, üç beş varsayımın, analizlerin en doğrusu. Hayret!
Gelecek için, dünün sahnesi ve kurguların dışında pek çok seçenek var. Bak işte biliyordum böyle olacağını, diyebilmek için delil toplamaktan vazgeçmelisin. Yanılabilirsin, yanılmalısın da. Belki de bu rahatlık kurgularına daha çok yakışacak. Bilmiyorsun ki. En güzeli de, bilmek zorunda olmayışın. Dur, nefeslen ve kendine yaşama fırsatı ver.
Merak ediyorum, kim olduğunu gerçekten görebildin mi? Yoksa bir inancın gözlerinden mi inceliyorsun benliğini. Kulağına fısıldanan hangi tanımın yansımasına bakıp duruyorsun. Hangi eleştirinin pençesinde takılı kaldın. Aynaya her baktığında kimin sözlerini görüyorsun. Sana söylenenlerden, kabullerden sıyrılıp hiç inceledin mi neye benziyorsun? Berrak bir zihinle, seyircisiz sadece sen. Sadece dene. İlk defa gördüğün birini inceler gibi merak ve dikkatle. Sonra ilgiyle yönel. Sevdiğin kişiyi, ona dair ne varsa hafızana kazımak istercesine.