Ne büyük acılar değil mi? Yaşadığın onca sorun bir tek senin başına gelebilirdi sadece. Hep en şanssız olan sensin ve dertlerin de her zaman çok büyük. Neden peki? Yani neyin içerisindeyken kendini bu kadar küçük görüp dertlerini büyük görebiliyorsun? Ben cevap vereyim. Kendini bir fanus içerisinde almışsın, bu balık fanusundan oldukça büyük. Sen orada balık gibi süzülürken, dertlerini bu büyük fanusu dolduran su sanıyorsun. Çırpındıkça çıkamıyorsun ve çıkamadıkça da yaşaman gereken yer orası sanıyorsun. Ama değil işte. En basiti senin doğan gereği o fanusta nefes alabilmen bile imkansız. Sadece iki yerden yükselme kulaç hareketiyle özgürlüğüne kavuşabilecekken sen dibe ittikçe itiyorsun kendini. Peki neden? Burası benim kaderim zihniyeti kadar saçma bir şey ömrümde duymadım. Bir sosyolog olarak doğduğunuz evin ya da bölgenin kaderinizi bir ölçüde belirlediği konusuna katılabilirim ancak kendi yarattığınız dünyanızın kaderiniz olduğu düşüncesine kahkaha atmak istiyorum izninizle. Kendi ellerinizle inşa ettiğiniz bir şey nasıl kader sanılabilir ki? Seçimlerini sen yapıyorsun, evet ve hayır deme iradesine de sahip olan sensin. İşte burada kader değil sen devreye giriyorsun. O zaman soruyorum, madem hayatınızdan şikayet ediyorsunuz, neden seçimlerinizi kendinize göre değil de çevrenize ya da alışılmış şeylerin üzerinden devam ettiriyorsunuz? Çünkü kolay olan o ya da konfor alanınızdan çıkıp değişime cesaretiniz yok.
Yaşadığım bu hayatta öğrendiğim en güzel şey şuydu. Eğer hayatından memnun değilsen, kurduğun düzen yanlış demektir ve bu yanlışlığı düzeltmenin tek yolu konfor alanından ve alıştığın şeylerden vazgeçebilmektir. Hayatından, başına gelenlerden belki de çevrendeki insanlardan hiç ama hiç memnun değilsin ve sen bu benim düzenim ve hayatım diyerek devam ediyorsun. Bazı şeyler cesaret ve hareket ister. Basitmiş ve tek hareketle yapılabilirmiş sanıyorsun ama değil. Değişim sancılı bir süreçtir. Ve sende bu aşamaya gelene kadar bile çok acı çektin, değişirken de çekeceksin.
Şu an memnun olmadığın hayatından pek farkı olacağını düşünmüyorum. İstemediğin alışkanlıklarını kendin değiştirebilirsin ya da hayatındaki o büyük değişikliği bir tek sen sağlayabilirsin. Üzgünüm ama kimse altın tepsiyle sana bir hayat sunmayacak. Sen senin için yaşayacaksın ki nefes aldığın her andan keyif alabil. Çok insan kıracaksın belki, bu değişime alışman uzun sürecek ama en sonunda kendi düzenini kurduğunda o kadar mutlu olacaksın ki kendine duymak istediğin o öz saygın sıfırdan yenilenmiş olacak.
Eğer mutlu değilsen bir yerlerde yanlış yapıyorsun. İçinde bastıramadığın o derin boşluk ve yarım kalmışlık hissini en iyi ben bilirim. Bu ne ailenle ne aşkınla ne de arkadaşınla alakalı. Konu tamamen sensin. Çünkü kimse senin kendi kendine doldurabildiğin o boşluk kadar yer kaplayamaz hayatında, bu annen bile olsa. Bu nedenle kendini sevmen önemli ya da herkesin dilindeki o kendinle barış cümlesi değerli. Önceden güldüğüm ve popülaritenin kölesi oldu dediğim laflara hak verir oldum. Kendine sarılmanın ne kadar olduğunu anladıktan sonra insan o saf mutluluğu tam olarak yaşıyormuş.