"Memnun olmak", "memnuniyet" gibi kavramlar tatmin olmanın başlangıç aşamaları sanırım. Önce sonuçtan ya da gidişattan memnun olmalı ki insan, devamında doyuma ulaşabilsin, tatmin olabilsin, değil mi? Hangi durumlarda bir "sonuç" olarak elde edilebiliyor, hangi durumlarda bir "süreç" olarak devam ediyor peki bu? Mümkün mü ya da süreğen bir hâl olması tatmin olmanın?
Yakınlarım sıklıkla zor tatmin olduğumu söyler. Özellikle kendi yaptığım bir iş ise, kendi ortaya çıkardığım bir ürünse beni genel anlamda memnun etmesi, kalitesine veya yeterliliğine ikna olmam zordur açıkçası, doğru. Bütün mesele de burada belki, kalite veya yeterliliğe ikna olmak, fakat bunun duygusal olanı, yeterli hissetmek ya da kaliteden yana eksik hissetmemek... Bunlar doğrultusunda gelen doyumu arıyoruz bu meselede.
Tatmin olma tiplerini fiziksel, duygusal, zihinsel gibi ayırırız genellikle. Fiziksel tatmin zaten halihazırda basit bir sistemle çalışıyor. Yeterince yersen, doyuyorsun. Ancak insanın zihninde ya da hislerinde yaşadığı doyum duygusu daha zor, daha muğlâk süreçlerle işliyor. Entelektüel bir hazdan elde edeceğimiz doyum, duygusal bir ilişkide yaşayacağımız tamamlanmışlık hissi çok daha kompleks basamaklardan geçebiliyor. Bu basamakların çıkılması güç olunca neler oluyor? Zor ya da kolay tatmin olunması nasıl farkeder hayatımızda? Neleri değiştirir? Bunu isteyerek değiştirmesi, düzeltmesi gerekli olur mu insanın? Bu ikilem, basbayağı bir hayat tarzı ikilemi olarak durmuyor mu önümüzde?.. Yapabildiklerimize, bulabildiğimiz şanslara fazla uğraşmadan "Kabul" diyebilmek, "İşte, bu kadarı tamamdır." diyebilmek bir tür "basit, minimalist yaşam" arzusu ya da rızası değil mi? Tam tersi durumda, bu ikna sürecinde seçici davranmada, zor kabul etmede bir çeşit "daha fazlasını isteme" yok mu?
Niyetim bitmek bilmeyen bir hırsla daha fazlasını isteyen saldırgan bir iştahı övmek değil. Zorlarsak mükemmeliyetçilik de çıkabilir buradan. Ancak kolay tatmin olmamak yerine, yaptıklarımızdan ya da önümüze düşenlerden en ufak bir olumlu tarafı baz alarak onayı verip kenara çekilmek bana biraz kolaya kaçmak gibi geliyor. Gelişmemizin, daha iyiye gitmemizin tek yolu ileri dönük hamleler yapmak değil mi? Öyleyse bu hamleleri nasıl yapacağız? Önümüzde duranı hemen almak yerine daha yukarısı için çabalamak değil mi burada daha makul olan? Fakat sınır nerede olacak? Anladığım kadarıyla bunun için de net bir sınıra sahip değiliz. İçimizden bir ses bizi uyaracak geldik diye, bir başka ihtimal de artık devam edemeyecek olmamız, doğal yollarla o basamakların tıkanması. Yalnız net bir sınıra sahip olmamak her şeyi nasıl belirleyebilir ya da sağlayabilir? Bunun bir genel geçer kaideye dönüşmesiyle belki...
Bitmek bilmeyen bir "daha iyi"yi arama çabası... Bu, söylediğim gibi bir hayat tarzı olacak belki. Konforsuz, durmadan huzursuz eden, başka türlü olsaydı neler olacağına dair sorularla çevrili bir yaşam serüveni... Tekrar belirtmek istiyorum: Bir hırsa çevirmek değil derdim bu çabayı, sadece daha iyi olmasını istediğimiz alanlarda belki de yegane yöntemimiz bu olmalı. Kolay memnun olmadan, doyuma hemen ulaşmadan bir tür "düzeltme, iyileştirme" döngüsü oluşturmak...