Kendimi hiç bu kadar fazlalık hissetmemiştim dünyaya.

Herkes, her şey sığdı da bir ben mi fazla geldim hayatına? İnandığım yerlerden defalarca kırılmaktan o kadar yorgunum ki… Bir banka oturup saatlerce ağlamak istiyorum çocuk gibi.

Koca bir “neden” sorusundan oluşuyorum sanki bu aralar.

Soru hep var ama ne cevap geliyor ne de muhatap…

Sonucu olmayan bir neden gibiyim; öyle poslukta, boşlukta savrulup duruyorum.

Neye, kime tutunmak istersem inatla oradan yiyorum çelmeyi. Sezen'in dediği gibi: “Ben kimseden gidemem, gitmem. Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem.”

Kimseden gidemiyorum, savaşıyorum, çabalıyorum oysa ilk vazgeçilen hep ben oluyorum.

İnsanlar ne kadar da kolay vazgeçebiliyor benden. Neden, hiç bilmiyorum.

Oysa ben yüzümü kızartan, anlattıkça etimden etler koparan çocukluk yaralarımı dahi açmıştım sana… Öylesi bir güven, öylesi bir aidiyet duymuştum ki yanında, yıllarca sustuğum şeyleri bile bir çırpıda döküvermiştim kucağına. Sense beni kucağımda canlı bir bombayla öylece ortada bırakıverdin o gece. Oysa ben o gün sana yüreğim elimde bir sırrımı söylemiştim…

Hiç de düşünmemiştim konuşurken -ki ben zayıflıklarımı anlatmayı pek sevmem-

Zayıf olmak istemiştim karşında. Soğuktan titreyeyim, şimşekten korkayım, güçsüzüm diye ağlayayım ki hep kollarında olayım istemiştim. İlk defa güçlü olmak değil de senden gelecek şefkate muhtaç bulmak istemiştim kendimi -ki ben muhtaç olmaktan da hiç hazzetmem-

Sevemediğim ne varsa, tadamadığım, hissedemediğim o şeylerin eksikliği seninle tamamlanacak gibi gelmişti bana o gün gözlerine baktığımda… Nereden bilebilirdim ki eksikliklerime eksiklik katıp tam toparlandım derken beni yeniden yıkacağını? Ben sana kalbi pır pır eden ürkek bir ceylan gibi gelmiştim.Öyle yaralı, öyle korkaktım ki birine muhtaç olmak istemeyi bırak, birinin gözlerine bakacak gücüm dahi yoktu. Ama demiştim seninleyken ama bu defa başka, korkma küçük civcivim; bu sefer güvenle sırtımızı yaslayacağımız, gölgesinin bizi dinlendireceği, gövdesinin bizi her şeyden koruyacak kudrette olduğu o ağacı bulduk.

Ama bizim ağacımız sandığımız, ilk fırtınada yıkılacak ve bizi köklerinden korkusuzca koparıp atacak bir dalmış meğerse.

Eğer bir toprakta kuvvetlice kök salmak isteyen bir ağaç olduğuna karar verirsen bir gün bizi hangi bozkırda bulacağını biliyorsun.

Şayet cılız bir dalsan da sana ait olmadığımızı görüyorsun.

En güzel çiçekler en çorak topraklarda yetişir.

Unutmayasın…