Şu biten çimlere bak ve nefes al sen de. 

Nasıl da doluyor için, ihtiyatlı bir neşeyle.

Unutma, ihtiyatlı yaşamaktır nefes almak

Ve aynı şey değildir, talih ile şanslı olmak. 

Nefes al. 

Belki sonuncudur

Bugün sondur belki. 

Kardeşimin hikayesi gibi. 

Ciğerlerine çekemediği nefesi. 


Hani kanımızda çözülürdü hayallerimiz, asil ve incelikliydik, hayta sokaklara. 

Konjonktürel fuhuştu üçüncü sayfalarda, tanrının prospektüs kalıntıları. 

Aklamaya çalışmadık yürüdüğümüz yolları, uykularımızı bölen şafak baskınlarını. 

Gök rengi olmasa da gözlerimiz, göğsümüzde bir fısıltıydı gökyüzü. 

Şehirler eskitirdik, 

Evsize ev, yoksula kapı, düşmüşe eldik, 

Biz aslında iyilerdendik. 

Hümanisttik,

Sadece dünyaya diklenirdik. 

Böyle piç kuruları görmemişti yeryüzü. 

Ve şimdi diyorum ki aynı talihli zamanların ensesine tükürürken, 

Bugün kardeşim öldü, 

Yaşı yirmi dörttü. 

Yirmi dört.

Daha pirinç tanesiydi dişleri, evladının. 

Eşi arkasından sarılmıştı, uçarken uçurumun kenarından, 

Yüreğinin, ruhuna elveda deyişine şahit olmuştu elleri.



"Yaşamak şakaya gelmez"

O şiiri vakurlu ve biraz da neşeli okurdu, 

Güneşin parlattığı yeşilliklere bakıp derince bir nefes çekmiş ve demişti ki;

"Gölgelere aldırma! Peşini bırakmazlar. 

Tepende dikilmişken ve yüklenirken omuzlarına güneş, sabırlı ol. 

Güneşten kaçamazsın, yaşamaktan kaçamadığın gibi. 

Boynunu sivrilt, kaldır başını, bakışlarını kaçırma ışığından. 

Korkma kardeşim, 

Balmumundan değil ya, erimez gözlerin, 

Çakılmazsın, İkarus gibi.

Ki eninde sonunda batacak, bir daha hiç doğmamak üzere... 

Fakat sen çoktan alışmış olacaksın karanlığa, 

Güneş yaktığından. 

Korkmayacaksın. 

Bir de kim bilir? 

Belki de yaşamak gözümüzün gördüğünden fazlasıdır."



Bir konuda haklıydın, dünya gözümüzün gördüğünden fazlasıymış sahi.

Hatta öylesine fazla ki, 

Bu fazlalık atıldığı zaman hiçbir şeyin anlamı kalmıyordu. 

Haksız olduğun ise, sabır ile ısrar arasında fark olduğuydu.

Yaşamak bu değil. 

Yaşamakta ayak diremek, canını masalara koymak olmamalıydı. 



Sen şimdi yine de neşeyle gözlerini aç, 

Sapla bakışlarını o karanlığa, 

Sakın korkma! 

Oğluna, dünyaya göz gezdirmek için gelen Nuh'un oğlu Ham gibi züppe değil, 

Dünyaya sığdıramadığı görmüşlükleri olan bir savaşçı olduğunu anlatacağım burada. 

Keşke "göreceklerini" kelimesini kullanabilseydim, önceki cümlede. 

Ama kullanacağım, kaçınılmaz. 

Gelince yanına, sabırla. 



Bir adam kanatsızlığına uçtu bugün, 

Eski Kayra topraklarından, 

Daha yeni "Baba!" diyen oğlunun kokusu, 

Çektiği son nefesti, 

Dünyadan, 

Çeyrek asırlık tabutuna.