Adım atmazken çok ilerledim. Savruluyor muyum? Yoksa sadece arkam dönük yollarda mı yürüyorum, bilmiyorum. İkisi aynı mı, onu da bilmiyorum. Uzun günün ardından gelen melankoli ile nasıl başa çıkılır öğrenemedim hâlâ. Her basamağı emin adımlarla çıkarken karşıma çıkan en ufak taşta yine eski yerime dönüyordum. İçimde biriken öfke ile en yakınımda olanlara zarar veriyordum ve nasıl af dilenir bilmiyorum. Herkes çok şey bildiğimi söylerken ben bir şey bilmediğimi biliyordum. İnsanlar nasıl yollarına devam ettiler de ben hâlâ o sabahta kaldım, onu düşünüyorum. Onu düşünüyorum ve geri gelmeyecek şeyler için ağlamaya devam ediyordum. Bu ağlama seanslarım ise bazen tek bir yaş gelmeden oluyordu. Boğazımdaki düğümler hiç çözülmezken kelimeler en sivri şekilde dökülüyor dilimden. Sonunu kestiremediğim yolda ileriye bile bakamıyordum. Bakışlarım önceden ileriye doğru iken şimdi neden sadece ayaklarıma bakıyorum? Hâlâ cevabını arıyorum. Bazen derin soluklar alıyordum ama içime dolan bir nefes yoktu. Litrelerce su içiyorum fakat boğazıma oturan şey gitmiyordu. Bazen unutuyordum yerini, o zamanlar da çok uzun olmuyordu ve cümlelerimi kesiyordu. Konuşamıyordum, bu yüzden yazıyorum.