1-) Sabah, günün aydığını ilk görenindir;


En ağır çekiç darbeleriyle bu bozulmuş aynada

Yüzünün eski huzur dolu dostluğunu bulman için

Dağıtman gerekecek şakaklarımda katlaşmış çizgileri

Uyuşan dizlerimin arasına aydınlıklar yığmak

Açsın diye çiçeklerin

Tüm kâbusların hüsranına direnmen gerekecek

Yastığın bulut ve ben rüya

Ve kavruk hüzünlerin ardına yasanın katlinden kurtulmuş kor

Zamanın sonsuz merhametsizliğinden arınarak

Ellerimizde hıncahınç meltemlerle bekle ki geleceğiz

Peşimizde yıllardır bekletilmiş kıyametle

Peşimizde yakanı asra esir etmiş sefaletle aklanıp

Kadim sancakları indiren neslin kanatlarıyla

Karlı uykundan bir güneş gibi geçeceğiz


2-) Kuvvet, yalnız cürmü korumak içindir;


Aydınlık devrinde taklit ettiğin kubbedeki berduşun

Hani büyülü sözlerle Tanrı gönlündekini seslendiren

Sana sahte nidalar atmayı, tiz sesli cüretkârlığı öğütleyen dostun

Taslarla su yetiştirecek kana kana içsinler diye sunaklara

Sonra telaşlı sözleriyle nefesini zehirleyen bir orman ki

Bileklerinde zihnin bin yıllık pasını ovuşturan

Talihsiz çocukluğun bozulmuş oyunlarıyla yaklaşacak sana

Hırçın bir denizin yükselmesi, dalgaların azmışçasına köpürmesi gibi

Ormanın bütün cinleri çirkinliklerini işleyecekler zihnine

Ve sen, onların ıslanmış ökçelerini takip edeceksin


3-) Her baş gürleyecek bir şimşek gibidir;


Hatırlamanın eski bir kaide kadar değersiz kılındığı bu arsızlık asrında

Halkın omuzları yüklenirken parya ettikleri yadigâr muştuyu

Nasıl da kavga verecek yüksekler alaycı intikamlarla

Defalarca sözcükler ezberletip halkın yıkılmış bağrına

Tepeden bir küstah gibi bakarken Tanrılar ordusu!

Nasıl da uyanacaksın tükenmez olan o kavgaya

Bu yoksul şehir kuşkudan uzak bir inatkâr ürünüyken ve

Sefil ama oldukça da mağrurken riyakârca

Nefret, ağlayan yankılarla bu yurda pelesenk olacak

Günahlar ve şeytan korkak kalırken savaşta

Elleriyle rükûya uzanmayı deneyen daha kaç dilenci?

Kaybolacak bu güneşsiz şehrin aymaz manzarasına

Daha kaç gece tekrar edecek aynı yalanla?


4-) Muzip bir şeytan kaderimizle oynayabilir;


Cehalet renk renk hayatından geçip de halkın

Kirlenmiş yüzleri henüz alçaklarda görünmezken

İlahın bütün yıkıcı fırtınalarının ardına!

Göğün kaçak sapağından geçmeye cüret etmiş çocuklar

Ne zaman ki yürürlerse karanlıkta kol kola

Ne zaman ki boylarınca buğday türerse yılgın tarlalardan

Bir harp vilayeti olacak deliliğin kökünü dirilten şehir

Onlara eski mutsuzluktan kalma hayâli tattıran şiir

Ne sanatkâr lütfuna ne de ekmeğin alın terine muhtaç kalacak

Alışmaları için bulutların yüce gönlüne

Siyahı belki bir alçak gibi kahretmeleri gerekecek

Tüm binaları ayak sesleriyle irkilterek, tüm kuytu kaldırımları

Bir boya fırçasıyla eğip bükerken o cesur çocukların

Mucizeleri yıkıcı boranlarım altında mahvolacak

Ve tekrar uzandığında apansız yokluğun kâbusu boynuna

Çocukların o cüretkâr yürüdüğü kadar kurnaz mahreciyle

Ormanın sanki bütün bulutlardan yüceymişçesine

Geceleri buharlanmış aynalarda gerçek yüzünü görebilmen için

Yalnız kalıp adını sayıklamak

Kulaklarına fısıldayan kuşkunun ayak seslerini işitmek

Ve nihayetinde bu kısır yurdun göz kapaksız karanlığına varman yeterli olacak


5-) O çağladığın benden boran değildir;


Ama ne zevkle kaçmanın unutturacağı o kâbus

Ne koynunda biriktirip bütün dostane hırslarla yaptığın kavga

Ne gecelerden ne de yükseklerden usanmadığın korku

Sana unutturmaya yetebilecek o içli soluğu

Çünkü varlığına inanmasan da muhtaç kalacaksın ebedi ruhuna

Ve garbın hiçbir zaman kararmayacak aydınlığı bu zorlukta keşfedilecek

Kan; damarda devingen, durmaz, yılmaz bir tavırla dikleştiğinde devrine

Ve ayna, ormanın zehrine alışkın yalnız bir ağaçla dostluk kurduğunda

Onlar; biri şair, öteki bestekâr

Bütün nefeslere mestin rüzgârını estirecekler

Orman koyu bulutlarıyla örtündüğünde kuru

Kasvetli sabahların koynuna susayacak sümbüller

O zaman bütün şiirler ve şarkılar

İşte o ağacın ve aynanın karşısında diklenecekler

Ve bir gün olsun marşlar çaldığında hisler kadar yükseklerde

Aydınlıklara saklanacaklar tüm masallardan

Geriye yalnız senelerin yaz görmemiş burukluğu kalacak

Tükenmiş olan şiirler ve satırlar sayfalardan canlanarak

Sabahları bir dervişin yoluna koyulacaklar

Yirmi yaşında bembeyaz gülüşlerle o dervişin

Bembeyaz gündüzlere ulaşacak düşleri

Sonra hepimiz kervanlarla aşacağız bütün tümsekli yolları

Tüccarların dahi umut bulamadığı diyârdan uyanasın diye

Akan kanını buğzetmiş tüm damarlarına

Dağlarında yalnızlık türküleri söyleyeceğiz...