Biri öldüğünde helalleşsin diye cenazesini, yaşadığı sokaktan geçirirler. Namazını kılan cemaat, gruplar halinde devinerek yer değiştirir tabutun altında. Yaşarken sevildiğin ölçüde el değer seni emaneten taşıyan tahta yuvaya. Beyazla dokunmuş sahte bir masumiyettir giydirdikleri. Niyetleriyse geldiğin gün gibi saf ve temiz yollamak.


Biri öldüğünde helalleşsin diye cenazesini, yaşadığı sokaktan geçirirler. Peki ya mahallenin meşalecisi öldüyse onu hangi sokaktan geçirirler? Hangi evle helalleşir? Yaktıklarıyla mı kalır akılda, söndürdükleriyle mi? 


Sokak kandilleri... Çocukluğumun en büyük sihriydi. Nice akşam pencerenin dibinde uyuyakalmıştım onları yakanı göreceğim diye. Uykularım izin vermemişti bu sihri aydınlatmaya. "Kimdir?" diye sordum anneme:

"Sivri Mustafa," dedi. Gayriihtiyari iki yakasını birbirine değdirdi. Hafifçe dikleştirdi göğsünü. İncecik bedenine sarılır gibi kavuşturdu kollarını. Güzel gözleri önce perdelerde, sonra da saatte asılı kaldı.


"Mithat Efendi gibi merdiven kullanmaz Sivri Mustafa. Koca meşale oyuncak gibi kalır ellerinde. Geçen gece bir sarhoş düşmüştü ayaklarının dibine. Nasıl da tek eliyle kaldırıp duvar dibine götürdü onca cüsseyi." der demez gözlerimiz karşılaştı.

"Ben perdeleri örtüyordum da o zaman gördüm," dedi. Havada asılı kaldı sözleri.

Hiç göremesem de aslan gibi bir adam canlandı zihnimde. Kandilleri bir çırpıda yakan, hatta elleriyle söndüren. Geceleri bizi tüm kötülüklerden koruyan. 


Sivri Mustafa'nın ölüm haberini babam getirip attı sofranın üzerine. Annemin gözündeki seğirmeyi, elindeki titremeyi bir ben fark ettim. "Sen de adama iftira atıyordun 'kandilleri yakarken evleri gözetliyor' diye." Kafası önünde, yan gözle baktı babama annem. "Nereden bileyim garibanın âmâ olduğunu?"


O geceden sonra perdeleri ben örttüm hep.  



Tanrıgöz 2020