Bu aralar nedendir bilinmez içinde bulunduğum dost meclislerinde adeta dilime pelesenk ettiğim çok değerli bir duygulanıştan bahsetmek istiyorum... Bu yüce duygunun adı NEŞE.


Hiçbir sebebe dayanmaksızın gönülde duyulan ve dışa vuran sonsuz sevinç ve iç ferahlığıdır NEŞE. Varolmanın, varlığa gelebilmiş olmanın verdiği iç huzurun ta kendisidir. Bu öylesine yüce bir duygulanıştır ki, insanın en ümitsiz en çaresiz ve de dibin dibini gördüğü o karanlık zamanlarında bile içinde bir anda kutsal bir ışık gibi parlayıp yanan ve onu tekrar hayata bağlayıp mücadele ve savaşma gücü veren sonsuz motivasyon kaynağıdır. Onun yaydığı ışıkla tüm karanlıklar ortadan kalkar ve böylece insan, içinde yaşadığı yerküreyle ve de evrenle uyumlanma hissiyatına kavuşur. İşte bu yüzden Benedictus de Spinoza Etika'sında insanın merkezine 'Neşe'yi koyar. Çünkü İnsan, dışına 'Neşe' gözüyle bakabilirse gerçek anlamda huzuru bulabilir ancak... İşte o zaman bir bebeğin gözlerindeki o sonsuz sevinci ve bir köpeğin o masum bakışındaki yüceliğin farkına varabilir. Varlığına anlam ve uyum veren şey, içinde varolan sonsuz kaynaktan (Tanrı'dan) gelen sonsuz sevinç ve huzur yani Neşe'dir.


Neşe'yi dışarıda aramak beyhude bir çabadır. Çünkü neşe yalnızca ve yalnızca içeriden yani sineden gelir. Kendi içinde Neşe'yi bulabilmiş insan, iç huzurunu sağlamış ve etrafındakilere de huzur ve neşe saçan birine dönüşür. Beklentilerinden arınmış ve kendisinden başka hiç kimsenin ya da hiç bir şeyin onu huzurlu kılamayacağının farkındadır. Sözün özü; İnsana NEŞE lazım değil; elzemdir...