Daha fazla ölüme tanık olamazdım. Nasılsa insanın kendi intiharı şahitlik barındırmazdı. Ya da ben öyle sandım. Bunca yüke bir ömür hamallık etmektense yükü de hamalı da uçurumdan aşağıya savurmalıydım. Nice zaman çırılçıplak paslı zincirlere astılar beni. Kaburgalarımı omurgadan ayırıp “Al işte kanatların!” dediler. Sonra ne mi oldu? Hiçbirinize inanmayışım ayakta tuttu beni. Düştüğün kuyu ne kadar derinse sesin de o kadar derinden kısılıyor. Fakat sizin bunlardan bihaber olduğunuz aşikar. Zira sizin ne onulmaz yaralarınız var ne de çaresiz kalışlarınız. Sustukça içimde büyüdüm sonra. Nefretim ve öfkem kanireşim oldu. Bu ne kısır döngüydü? Her nihayete eriş görkemli olmuyordu bu yüzyılda. İnsandı bu sonuçta. Fark edilmek istiyordu. Sancıtmak, öldürmek ve yalvartmak da isterdi. Yine hangi lanetlere gebeydi bu son? Yine hangi atlasta sökülmüş ve saplanmış bir tırnak bırakacaktı? Her gün doğumu bir muammaya çıkıyordu. Herkesin elinde bir pusula. Ama kuzey koklayarak bulunmuyordu. Mezar taşının üstüne yatman gerekmediği gibi. Zecir ile Sahra kar mı döker sandınız? Kusana kadar içtin de ne oldu Lut'u?Suyunu mu kuruttun, susuzluğunu mu dindirdin? Hudutsuz bir kavgada milyon tutarsızlık avuçlarında. Hiçbir bağlamda buluşamadı insan nasılsa. Tüm yollar ezber olsa aklında ne fayda. Kapını açıp koştun mu hiç tesadüfi bir aşka? Oysa siz her pustuğunuzda ben yollardaydım. Apansız cüretle boy veren bir nesteren etti yolumdan beni. Zapt edildim. Sahi ben bu ısmarlama ruhla ettiğim intiharda kimi öldürecektim?