"Hayallerimi bir çuvalla doldurup uçurumun dipsizliğine bırakmak istiyorum"
Düşüncesi dudaklarımda dolaştı. Kelimeler çile yüklü bıçaklar gibi...
Geceyi
yürüyordum.
Kollarım beni geriye, hep geriye
O çuvalın dipsizliğine çekiyordu.
Yağmur karanlığa yağdı.
Sıcak bir anne sevgisi kadar yağdı, durdu.
Yorgun bir anne sevgisi kadar yağdı, durdu.
Yorgun bir uykuya erir gibi yağmuru dinledim.
Yürüdüm. Gece ve gecelere.
Yağmuru toplamak isteği, bir kervan gibi ağır ağır inliyordu içimde
seni düşündüm,
gözlerindeki yitik uçsuzluğu.
Ah, yağmuru toplayamadım sana!
Şimdi hayallerime hançerler gibi hicranlar karışıyor.
Yalnızım.
Şimdi bir meyhaneye akan yolun tam ortasında utanıyorum.
Seni içimde taşıyıp gitmekten, düşlerimden ve umutlarımdan
utanıyorum.
Kendimi çok eskimiş hissediyorum.
Sanki yer sallanıyor, eskimişliğimi götüremiyor.
ayaklarım bir sevdaya prangalı, yumruklarım geceye takılı.
neredesin?
Geceye,
meyhaneye bu heykelin yalnızlığıyla baktım.
Gözlerim...
Gözlerim, bir yalın üşüyor ve bir kılıç gibi seni arıyor,
eskimiş bir çuvalın sahipsizliği içinde
sürükleniyorum.
Hayallerimi ve umutlarımı bir meçhulün güzelliği çalıyor.
Sabah çiğ çiğ birikiyor, artık hatırlayamıyorum.
Alnıma bir el dokundu. Sonra ellerimi tuttu.
Asırları taşıyan bir doluyla
sürüklendiğimi hissederek ve çağrılarak, sana kovuluyorum.
Su, gece... Ve sen
sabır ve çilenin bir yumrukta akışını
duyarak ellerimi ve yüreğimi yıkadım.
Gözlerin bir sevda bayrağı
ve eskimişliğimin, gözlerinin ötesinde
eridiğini hissettim.
Sana geldim!
Fani olanlar döküldü ellerimden
elini tutunca.
sanki yüreklerimiz kucaklaştı ve zamanın
kalbinde bir neşter aktı.
Bir çığlık, sessizliği aydınlatıyor
saçlarında, bir ney sesi
vuruyor yüzüme.
Her şey, o ney sesi işte...