Nihan Kaya'nın "Bütün Çocuklar İyidir" kitabı hem anne olarak hem baba olarak hem toplum olarak, daha sonra da içimizdeki çocuk olarak okunması gereken, farkındalık yaratacak bir kitap olmuştur. Her birimiz çocuk olup daha sonra anne, baba olmaya doğru gidiyoruz.

Sıkıntıların anne ve babaların çocuğa karşı almış olduğu cepheden kaynaklandığını, bunun için değişmenin şart olduğunun ifade edildiği bir kitaptır. Çoğu anne, baba; çocuğun hiç istemediği yönlerini zorlama yoluyla yaptırmaya çalışıyor. Fakat çocuğun bunu istemediğini bir türlü fark etmiyor.


Bu kitaptaki çocukların ve ailelerin tepkileri; okuyan bireyde düşünce boyutunda bir değişikliğe yol açabilir. Bu kitabın hem çocuklar hem de yetişkinler için uygunluk gösterdiğini düşünüyorum. Çünkü hepimizin içinde ne kadar yetişkin ruhu olsa da bir yerlerde hep çocuk ruhumuzdan parçalar vardır. Çocuklara karşı anne ve baba olarak sürekli bastırma ve ezme davranışlarında bulunmak yanlıştır. Bunu düzeltebilmenin tek yolu ise çocuklara dair ön yargıları kırarak yaklaşmaktır.


Kitabın adından da anlaşılacağı gibi kötü çocuk yoktur. Bir çocuğu kötü yapan ona bu kötülüğü yansıtanlardır. "Kötü" kelimesini geliştirdiğimiz her çocuk için mutlaka değiştirilmesi gereken bir şeyler vardır. Sadece bunu fark etmek ve çözüm yolu bulmak gerekiyor. İçimizdeki çocuk daima iyidir. Onu kötü yapan şartlar ve çevredir.

Çocuğun iyi olduğunu anlarsak eğer; anne-babalar olarak iyi bir davranış sergilemek doğru olacaktır. Böylece çocuğun kötü, yanlış gibi tabirlerle anılmasının önüne geçmiş olabiliriz. Doğru anne-baba olmadığını düşünenler bunu değiştirebilirler. Çocuk hiçbir zaman bilerek, isteyerek, zevk alarak, bilinçli kötü davranmaz. Çocuğun mutlaka bir sorunu olmalı ki ona bu yakıştırmalar yapılabilsin. Psikolojik, fiziksel her türlü yönden çocuğu iyi anlamak gerekiyor. Çocuk, doğduğu andan itibaren hep kötü değildi ya; onu yetiştiren kişiler, çevre bu çocuğun bu şekilde anılmasına yol açtı. Çocuğun konuşmak istediği anlarda susturup istemediği şeyleri zorla ona sunduğunuz zamanlarda bu çocuk her şeyi kabul etmese de etmek zorunda kaldı.

Çocuğu anladığımız zaman ona bir şeyler katabiliriz. Tabii ki onun istediği yönde. Çocuğun istemediği bir şeyi zorla istemesini sağlamak sadece onu yaptırana fayda sağlar. Topluma ve çocuğa hiçbir katkısı olmamakla birlikte, gelişimi açısından da olumsuzluk sağlar.


Hislerimiz bizim neler düşündüğümüzü anlatmak için vardır. Hissettiklerimizin bize karşı olumsuz hissettirdiğini düşünürsek kendimizi tanıyamayız. Hisleri arka plana atmak içimizdeki çocuğun da geri itilmesine neden olur. Eğer içimizdeki çocuk mutlu ve huzurlu olmazsa biz de mutlu olamayız. Bunun için hisleri yanımıza almalı ve kabul etmeliyiz. Hiçbir his boşuna oluşmamıştır. Mutlaka bir amacı vardır. Hiçbir hissimizden utanmamalıyız. Birilerinin ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini değil öncelik olarak bizim ne hissettiğimizi önemsememiz gerekiyor. Olumlu ya da olumsuz bütün hislerimizi olduğu gibi kabul etmeli ve bundan asla rahatsızlık duymamalıyız. Birilerinin hissettikleri sadece kendi içlerindeki çocuğu açığa çıkardıkları için rahatsızlık hissi verir. Kısacası yanlış his yoktur; kabul edilmeyen, arka plana atılan his vardır. Kendimizi kötü hissettiğimiz bir anımız olduğunda bu şekilde hissetmemize neden olan hissin nedenini bulmamız daha da kolay olur. Bir his doğrudan asla kötü bir davranışa yol açmaz. Eğer hislerimizin nedenlerini anlarsak davranışlarımızda o kadar özgür davranabiliriz.


"Ayşe, Pamuk'u Taciz mi Ediyor?" başlığına şunları söylemek istiyorum: Pamuk bir hayvan ve Ayşe'nin kendisine sarılacağı anda kaçıyor. Annesi ise bu durumu kendi üzerinden bir değerlendirmeyle açıklıyor. Fakat Ayşe'nin burada yapmış olduğu davranışta taciz söz konusu değildir. Bence taciz bilinçli bir süreçte oluşur. Ama Ayşe sadece sevgisini göstermek istiyor. Kedinin konuşarak kendisini ifade etme gücü olmadığı için ikisi arasında söz konusu bir taciz yoktur. Sevgiyi göstermek, özellikle hayvanlara karşı; taciz olarak nitelendirmesi doğru olamayabilir.

"Taciz" adlı bölümde ise her türlü taciz vardır. Fiziksel ya da psikolojik olabilir. Çocuk ya da bir yetişkin olmak biz istemeden kimsenin bize dokunma hakkını vermez. Taciz çocuğa veya yetişkine karşı asla anlam değiştirmez. Sınırlarımızı ihlal eden her türlü davranış taciz başlığı altında değerlendirilebilir. Taciz konusunda hislerin büyük önemi vardır. Çünkü mutsuz ya da mutlu olduğumuz anlarda buna neden olan şey tacize kadar gidebilir. Biri biz istemeden sözleriyle bizi üzdü ve bu bizim mutsuz hissetmemize neden olduysa burada bir taciz söz konusudur. Biz istemeden aklımıza giren her türlü düşünce taciz olarak düşünülebilir.


"Nihan, Muhallebi Yanaklı Çocuğu Kovalıyor" başlığı altındaki bölümde anlatılanlar; okuduğum bir röportajdan hareketle, yazarın kendi çocukluğuna ait bir hikaye ve okuyucuyla paylaşması beni çok mutlu etti. Bizi gördüğünde kaçan insanlara karşı bir davranışımız, sözümüz olmuş olmalı. Eğer birine karşı davranışımız o kişinin uyanmasına yol açıyorsa bu davranışlarımızın nedenleriyle birlikte düşünmemiz gerekiyor.


Defne karakteri üzerinden anlatılanlar çok dikkat çekici. Defne'nin bamya yemeği sevmemesi üzerine bunun haksız bir şekilde algılandığını görüyoruz. "Bamya sağlıklı, bamya yemeyen çocuk mu olur?" gibi birçok soru işaretiyle anne-babaların kendilerine göre görüşleri vardır. Defne'nin sevip sevmemesi önemli değil bamyanın sağlıklı olup olmaması daha önemlidir. Bu durumda çocuğun düşüncelerine saygı duyulmaması değiştirilmesi gereken bir tutumdur. Bir yemek sağlıklı diye çocuğun o yemeği yemesi zorunlu değildir. Çocuk, doyduğunu karşı tarafa ifade ettiği halde sürekli ağzına bir şeyler tıkıştırılıyorsa bu, çocuğun o şeyden daha fazla nefret etmesine yol açabilir.


"Bir çocuk, sadece yiyecekleri değil, kendisine sunulan ve teklif edilen her şeyi reddetme hakkı olduğunu bilmeli. Biri bize bir top atıyor diye o topu tutmak zorunda değiliz." (Syf: 27)


Bir şeyleri sevmeme hakkımız tabii ki vardır. Ama bugün sevmediklerimizi zamanla sevebiliriz. Defne gibi... Defne ilk başta bamyayı sevmiyordu fakat bamyayı teyzesi farklı şekilde pişirince Defne bu sefer çok sevdi. Bazen bir durumun farklı şekillerine daha ayrı yaklaşabiliriz. Anne-babalar çocuklarının neyi sevip neyi sevmediklerini keşfedebilirler.

Çocuklar kendilerinden büyük olanlardan ayrı insanlardır. Bazılarının sevdiğini çocuklar sevmeyebilir. Çocuk anne ve babasının beğendiği şeyleri beğenmek zorunda değil. Çünkü çocuğun kendi istek ve arzuları farklılık gösterebilir. Anne, baba ve çocuklar arasında ortak bir yaşamı paylaşmanın aksine farklı şeyleri sevme vardır. Çocukla anne ve babasının farklı beğenileri olduğunu bilerek hareket etmek iki tarafı da mutlu edecektir. Her iki tarafta da çocuk ve ebeveyn aynı ev içerisinde ayrı hayatları yaşıyorlar.


Bilinçli anne-baba bile olsanız çocuğa karşı yanlış davranışlara istemeden yönelebilirsiniz. Kitap genelinde de aslında farkında olunmadan yapılan ve sonuçlarının neler olduğu üzerine yoğunlaşılan konulara yer verilmiştir. Dikkat, anne ve babaların çocuğa karşı takınılması gereken önemli bir yöndür. Fakat bazı fikirler değiştirilmediği için böylece sürüp gider. Bazı noktalarında çocuklara yönelik tavsiyelere yer verilse de genel konuya yönelik çıkarım yaparken bazen aileler olumlanıyor. En azından ben öyle hissettim.


Bazı ailelerin çocuklarının üzerinde aşırı bir baskı kurduğunu ve bunun bilincinde olmadıklarını kitapta ve gerçek hayatta da görmekteyiz.

Nihan Kaya, çocuğun üzerinde kurulan baskının çocuğa zarar vermekten başka bir amacının olmadığını söylemiştir. Çocuğun kendini iyi ifade edebilmesi için anne ve babasına karşı söylediklerinin anlaşılıyor olması çocuk açısından son derece önemlidir. Çocuğun dış görünüşüne karşı çevreden bir söylem geliyorsa eğer bu çocuğun kendisinde olan bir durum değil karşı taraftan kaynaklanan bir eksiklikten dolayıdır. 


"Taciz, ister fiziksel olsun ister duygusal, sınırlarımız ile ilgili. Bana ben istemeden dokunan kişi de, bana beni incitecek şeyi söyleyen kişi de sınırlarımı ihlal etmektedir." (Syf: 25)


Çocuklar, herhangi bir davranışını bir kişinin kontrolü altında yapmak zorunda değildir. Eğer istemiyorlarsa birisi istedi diye bu davranışı yapmak onları baskı altında hissettirebilir. Çocukların da yetişkinler gibi memnuniyetsiz olma hakları vardır. Önemli olan bu hakların çocuklara göre önemsenip uygulanmasıdır. Eğer bizler özgürce bir şeyleri ifade etmekten çekiniyorsak orada bir yanlış vardır. Bize yanlış davranıldığını düşündüğümüz noktalar olduğu anda bunu karşı tarafa, isteğimizi net bir şekilde belirtecek bir dil ile ifade etmemiz gerekiyor.


"Şebnem'in babası, Şebnem'i zorla pusetine oturtmaya çalışıyor, Şebnem'in oturmayı istememe hakkına saygı göstermiyordu. Babasının Şebnem'den beklediği saygı değil itaatti." (Syf: 39)


Yukarıdaki alıntıda da görüldüğü gibi çocuğun istemediği bir şeyin babası istedi diye yaptırılması zorunlu koşulmuştur. Halbuki Şebnem oturmak istemediği bir yere oturmama hakkına sahiptir.


Saygı Nedir?

Karşılıklı olmayan bir durumda saygı söz konusu değildir. Saygı ancak iki kişinin birbirine karşı aynı şekilde gösterdiği oranda oluşur. Yani saygıyı sadece tek taraf değil iki taraf birlikte göstermelidir. İtaat, her şeyi kabul etmek o kişiye karşı saygıyı ifade etmez. Anne ve babalar çocuklarına saygı duydukları oranda çocuklarından saygı bekleme hakkına sahiptirler. Çocuklarının istek ve arzularına önem vermeden kendi isteklerini onlar üzerinde uygulamaya çalışanlar saygı değil itaat beklemektedirler.


Yaşımız ne kadar küçük olursa karşı taraftan gelen her şeyden o kadar çok etki alırız. Çünkü yaşın küçüklüğü karşı tarafın söylediklerini algılama düzeyimizi düşürmektedir. Küçük bir insanla büyük bir insan arasında konuşmalar bu nedenle özenle seçilmelidir. Yetişkinler ve çocuklar arasındaki meselelerde öncelikle anlamaya çalışmamız gereken kişiler her zaman çocuklar olmalıdır. Çocukların istekleri halledildikten sonra büyüklere geçilebilir.


Yasak Bilgi Yoktur

Çocuğun ailesinden farklı bir insan olduğunu, onlar gibi düşünmek zorunda olmadığını bilmeliyiz. Herkes kendi inandığını başkaları üzerinde uygulamaya çalışmamalıdır. Çocuklar da büyükler gibi konulara yönelik düşüncelerini özgürce ifade etmelidir. Bunun için de büyüklerin çocuklara öncelik vermeleri sağlanmalıdır. Çünkü onlar çocuk diye bilgilerinin değersiz olacağı anlamı çıkarılmamalıdır. Yanlış bir his olmadığı gibi yanlış bilgi de yoktur. Bu nedenle fikirlerimizi ifade ederken yanlış anlaşılacağının korkusunu yaşamak boşunadır. Çünkü her fikir kendi içinde doğrudur.


Kendimiz ve bir başkası ile ilgili düşüncelerimizi aktarırken üzerimizde baskı hissetmemiz gerekir. Böyle bir baskı hissettiğiniz anda buna sebep olan kişi ya da kişilerin bana bunu neden yaptıklarını anlamam gerekir. İnsanların her biri konuşmaya yahut konuşmamaya kendisi karar vermelidir. Ayrıca kimseden yanlış bir davranışımız konusunda bizi affetmesini beklememeliyiz. Aynı şey bizim için de geçerlidir. Eğer birisinin bize karşı yanlış bir davranışta bulunduğunu düşünüyorsak o kişiyi affetmek zorunda ya da o kişiye karşı özür dilemek zorunda değiliz.


Neden Kusursuzum?

"Her insanın "içindeki çocuk" kusursuzdur çünkü "içimizdeki çocuk", değişme ve gelişme kapasitesi anlamına gelir. Çocuk, özümüzdeki mükemmelliğin kendisidir." (Syf: 51)


Bizim mutlu ya da mutsuz olmamıza neden olan bir hissi değiştirebilmek yine onu fark ettiğimiz anda bizim elimizdedir. Eğer utanıyor ya da suçluluk duyduğumuz bir ânımız olursa bu benden kaynaklı değil bana bunu hissettirecek nedenlerden kaynaklandığını bilmek lazımdır. Utanç ve suçluluk, anne ve babaların farkında olmadan küçüklükten beri çocuklarına benimsettikleri duygulardır.

Bedenimizi kabul ettiğimiz anda utanmamamız gerekir. Çünkü bedenimizle ilgili bir kararı her şeyden önce bizim veriyor olduğumuzun farkında olmalıyız. Bir başkasının tutumundan dolayı asla kendimizden utanmamalıyız. Biri bize karşı bir tavır takınıyorsa ve bize zarar verdiğini düşünüyorsa bu o kişinin kendi tavrıdır.

Kimse biz istemeden bize kendi istediği şekilde hitap edemez. Özellikle fiziksel özelliklerimizden dolayı bize takılan hitaplar ya da lakaplar bizim bedenimiz içerisinde Kendimizi nasıl hissettiğimizi engelleyici bir dil ile sunuluyorsa bu durumda bunu ifade eden kişilere karşılık dile getirmemiz gerekiyor.


"Öğretmeni 'Birinize küçük Leyla, diğerinize büyük Leyla diyeceğim.' dedi... Leyla da adaşı da öğretmenlerinin kendilerine taktığı isimlerden hoşlanmadılar." (Syf: 54)


"Sofraya oturduklarında önlerindeki yemek çabucak bitiyor. Yemeklerini bitirince, yemek yemekle meşgul Leyla'ya dönüyorlar. 'Bakın, Leyla yemeğini hâlâ bitiremedi! Yemeğini bitiremediği için büyüyemeyecek ve küçük kalacak!' diyorlar." (Syf: 56)


Bir süreden sonra bu söylemlere maruz kalan Leyla artık kendi kararını kendisi vererek yemeğini nasıl yiyeceğini kimsenin söylemlerini dikkate almadan devam ediyor ve dış sesleri önemsemeye başlıyor. Önemli olan burada Leyla'nın kendi bedeni ile barışık ve kimsenin ne söylediğini önemsememesinden kaynaklanıyor. Kimin ne söylediği değil, bizim nasıl hissettiğimiz önemlidir.


Kitapta da günlük yaşamımızın bir parçası olarak küçüklerin otobüste büyüklere yer vermesi söz konusudur. Bir çocuk eğer otobüste yaşlı, hamile herhangi kendinden büyük birisine yer vermek istemediğinde bunu yapmak zorunda değildir. Çevresi tarafından ayıplanan gözlerle bakılsa bile o an kişinin ne istediği bunların önüne geçer. Kendisinin ne istediği bu durumda çok önemlidir. Kitaptaki Can karakteri, yer verdiğinde kendini daha güçlü ve cömert hissedeceğini düşünüyor. Eray ise huzursuz hissediyor. Bunun sebebi ise ailelerin çocuklarına karşı tutumu ve çevrenin baskısından kaynaklanmaktadır.


Genel bir değerlendirme yapacak olursak kitap; çevrenin ve ailenin çocuğun üzerinde etkin bir rol oynadığından ve bunun olumlu ve olumsuz sonuçlarından bahsetmektedir. Çocuklara bir durumu zorla yaptırmak yerine kendi isteğine bırakılması çoğu zaman aileleri tarafından ihmal edilmektedir. Aslında çocukların nasıl mutlu olacağını, ailelerinin çocuklarını iyi bir şekilde tanımalarını da ve buna göre davranmalarını da görebiliriz. Aileler çocuklarını iyi bir şekilde tanıdıklarını düşünüp kendilerinin beğendiklerini çocuklarının da beğeneceklerini düşünerek çocuklara isteklerini zorla yaptırmaya çalışmaktadırlar. Bu durumda da çocukta bir baskı hali oluşur, çocuğun ne istediği ve ne hissettiği çok önemlidir. Çünkü çocukların da büyükler gibi birer insan olduğunu kabul etmemiz gerekir. Eğer çocuklar bir şeyi yapmak istemiyor ve kendilerine göre nasıl olması gerektiği gibi yapıyorlarsa burada çocuğa özgür bir ortam tanınmalıdır.


"Sevgili Çocuk,

Annen, baban, öğretmenin, herkes ama herkes hata yapabilir. Kimi zaman bu hatayı sana karşı yapabilir, seni yanlış yönlendirebilirler. Sana gösterdikleri yol doğru yol olmayabilir. Evet, herkes ama herkes hata yapabilir ama bu içlerindeki o sese uymadıkları içindir. Biri sana içindeki sesle uyumlu olmayan bir şey söylediğinde hep bunu hatırla. İçindeki sesin bir türlü kabul edemediği bir şey doğru olamaz." (Syf: 67)