Öncelikle bir anlam karmaşasına açıklık getirmek istiyorum; ahlak ve etik.
Ahlak içe dönük ve daha çok kişisel bir kavramdır. Etik ise dışadönük ve evrensel ilkelerin kapsadığı değerler bütünüdür.
Aristoteles, "doğru", "iyi", "adalet", "etik”, erdem/fazilet" ve benzeri kavramları çocuğuna ithafen yeniden ele almış. Aristoteles'in bu eserini ilk okuduğumda lise 2 veya 3. sınıftaydım. O zamanlar Homeros ve Hesiodos’a uzak olduğum için Aristoteles’in onlara yaptığı atıfları görememiştim. Şimdi serpildikçe daha net görmeye başladım. Ve millet olarak uzak olduğumuz bir ilkeye bu insanların ne kadar yakın olduğunu yeniden fark ettim. Bizler, elimizde olan kavramları yeniden değerlendirme çabasında hiç bulunmayız. Atalarımızı övmekten onlarla/fikirleriyle hesaplaşmaya vakit bulamıyoruz. Bunları yazarken aklıma Prof. Dr. Cengiz Çakmak’ın bir dersinde “Düşünce Ata’dan geleni inkar ile başlar.” sözü geldi. Bilindiği üzer İslam dinine giriş bile reddiye dolayısıyladır. A. Botton Felsefenin Tesellisi’nde “bizler toplumun başından beri yanılgı içinde olduğunu ve bu yanılgıyı düzeltecek önderin biz olduğuna kendimizi inandıramayız.” Der. Ne kadar doğru...
Bir kavrama, ya da eşyaya yüklenmiş olan bir anlamı ya da açıklamayı tenkit etmek ne demek? Daha doğrusu tenkit etmek ne demek? Tenkit bilindiği üzere nakit kökünden gelir, nakit ise geçerlilikte olan para demektir. Yani bir şeyi tenkit etmek esas itibariyle onu tekrar geçerliliğe kavuşturmaktır. Övmeden ve sövmeden...