ısıtamıyorum yüreğimi tonlarca odun bu insan değil

soğukluğu güzlerimin, üşüyorum

sayamıyorum sayısını ve şeklini ve sözlerini

etrafımda dolaşıp duran maskeli yüzlerin

binbir çeşit her birinden ayrı birer kesit

hafızamın karanlık kuyusunda

nüshası yok bu ikinci şansım veremiyorum kendime bir

ikinci ben

uyku tutmuyor beni gidemiyorum da kafamı alıp uzaklara

kafam hep sende, nerede, bilmem?

Sen de bilmezsin işleyen saati aleyhime

kulaklarımı kapatmak istesem ellerim bağlı ellerine

uzun uzadıya gelen bu soluklarım işliyor yasak defterime

anlamıyorum neden bu hatalarım sebepsizce hep birine?

Dilim tutukluk yapıyor kelimeler düğümleniyor boğazımda

genzimi yakan bu metal tadı, tarifsiz acının ta kendisi

resmini bile çizemiyorum

tasvir edemiyorum güzelliğini kafamın içindeki

cinnet bahçesinin

daha da süslüyorum kenarlarını boşluklarımın

sevda ağacının

gölgesini bırakıyorum arkamda yürürken sonra kaybediyorum izini

bir anda buluveriyorum kendimi siyah bir kedinin yanı başında

ben'sizlik şarkımı söylüyorum en içten dileklerimle

çarmıha geriyorum bütün inançlarımı, tam ortasından vuruyorum

genişçe bir delik açıyorum alnının ortasına

tüm heveslerimin

ne inandım ne sevdim ne kırıldım

bir bilsen!

Yazamadıkça yazdım karaladım kendimi

söyleyecek sözüm kalmadı;

saç tellerimden parmak uçlarıma kadar kanadım

satırlarda, kayboldum yarınlarda

anlatabilmek için her şeyi; her şeyimi verdim

izahı yok bu meselenin, tüketsem de mürekkebini kalemin

sayfalar dolup taşsa da ve bütün ruhumu katsam da içine

yeterli değil u'mutsuzluğumun tarifine

yıldızlara da soramıyorum adresini

ne derdim var bilmiyorum

ben olsam kendime ne derdim?

Şarapnel parçaları dağılmış

yorulmaktan yorulmuş bedenimin etrafına

gevşek dikişler atmışım en derin yaralara

günlerce sürer sanmışım bu acemi tedavim

dert olmadan derman olunmuyormuş

yeni anladım

çatlaklarımdan acı sızdırmaya başladım, sızladı içim;

kendime acıdım

bir kürek alıp kazmaya başladım yanaklarımın kenarlarına

derince; içten bir gülüş

kahkahalarımın sesini yükselttim, şeytanlarım beni doyurdu,

namımı bütün cehennemlere duyurdu!

çığlıklarımı bastırdım; saklandım arkasına perdelerin

uçurumda yürürken sendeledim de

uyumsuzluğa uyum sağladım, ahengine kaptırdım kendimi

karanlık dünyanın

sonra doyum olmadı doğup dirilmelere

onlara da acıdım; hatta

ağladım onlar için deliler gibi

temiz bir sayfayı açıyorlardı kendilerince

daha yenilerine ve daha güzellerine sahip olabilmek için

-rengi nasıldır sevginin?-

bir hastanın duası kadar yorgundum

sesim, verecek son bir nefesim bile yoktu

teşekkür edebilmek için sebebim yoktu; yalandım

yemin ettim, ant içtim bu benzersiz yazgıma

söz verdim kendime tutacaktım verdiğim bütün sözleri

merak edip de göremediğim bütün sevgi diyarlarında

sonsuz bir yolculuğa çıkacaktım fakat bavuluma koyduğum tek eşyam da

kederim olunca

şans sınırında kaldım, asıldım suratımdan

ne büyük oyun!

Öyle olunca toz olup uçtu göklere bütün iyi niyetlerim

gülümsedim onlara da

ve sonrasında deli gibi ağladım

onlar için de

sonra ben gittim gerisin geriye

onlar yine kaldılar mutluluk bulutlarının içinde

iyi niyetlerimle kayboldular gökyüzünde

-gerçekten- güleceğim zamanların hayaline kapılıp sürüklendim olduğum yere

bunu unutamayacağım/ız bir anı haline getirebilmek için

çabaladım hayallerim!

Gerçekten denedim bunu, tam da kendimden vazgeçecekken

başa sardım, yaralandım her seferinde

fakat şimdi her şey yerli yerinde

ama yoruldum artık Zelda, bulutlara bile üzülemiyorum artık

onlar benim yerime ağlıyorlar Zelda, ne yapacağım?

Bana uzaklardan el sallayıp buruk buruk gülümsediğini hisseder gibiyim

''ne güzel şey, yazmak sana dair''

Nazım bunu senin için söylemeliydi, kuşların öldü Zelda

onlara iyi bakamadım senin için

zaten senden sonra eskisi gibi de olamadılar

benim hatam, üzgünüm Zelda

ama yalvarırım söyle bana;


''burada daha ne kadar öleceğim?''