Nilüfer’i seviyorum. Sanki kalbimi söküp çiviyle adını üstüne kazımışlar. Öyle ki damarlarımdan Nilüfer akıyor. Kanıyorum, kanamamı durduramıyorum. Bir tampon bölge oluşturuyorum ta şurama, bana mısın, demiyor. Sevmek, yazmak, içmek, hepsinden aynı tadı alıyorum. Gecelerin yarısı yok. Sabahlarım Nilüfer’de kalmış.


Yaralanmış bir adamım ben artık. Hor görülmüş, çok kullanılmış eski bir beyaz eşya gibiyim. Beyaz rengimden eser kalmamış, sararmışım. Cebimdeki tek varlığım sigaram. Karanlık sokağımın ucunda bir ışık, Nilüfer. Onu çok seviyorum. Daha önce şiir yazmışlığım yok. Yeni başlıyorum bu işe. Kağıdı kalemi masanın üstüne koydum. Bir çakmak, biraz da sigara tükettim beyaz kağıdın başında. Bekledim. Kağıda yazılar kendiliğinden yazılır diye, yazılmadı. Çıkıp gidiyorum evden. Biraz hava almak gerek diye.


Yanık bir keman sesi geliyor Şişhane tarafından. Haliç’te simit bekleyen martıların üstünde bembeyaz ay. Yeryüzüne yakın. Bir taş atsam devrilecek kerata. Geceler iyidir. Aldanmıyorum kıçı kırık pesimistlere. Her zaman yanımda şarap oluyor, içiyorum, gömleğime dökülüyor. Üstüm başım biraz şarap, biraz Nilüfer kokuyor. Varsın gömleğin ölümü Nilüfer’den olsun. Şişhane’den Karaköy’e yürüyorum. Üşenmek yok. Neden üşeneyim? Nilüfer’i seviyorum.


Zaman geçiyor aradan, saatler ya da günler. Ağzımda sigara ağaç oluyorum pencerede. Kedi bacaklarıma sürtünüyor. Kedimi seviyorum. Her günkü gibi Nilüfer geçiyor evimin önünden. Bugün biraz geç kaldı, koşuşturuyor. Bir otobüse biniyor, otobüsün gidişini izliyorum pencereden. Ben neden her gün bu manzarayı izliyorum? Zamanın arasında, geçmişle geleceğin arasında sıkışıp kalmış gibiyim. Her günüm aynı. Yat, kalk, pencerede ağaç ol, yemek ye, su iç, sigara iç, şarap kokla, kedi sev, kediye yemek ver, yat. Ve bunların hepsini yaparken de Nilüfer’i sev. Anlamsız hayatıma anlamsızlık katıyorum.


Sabah oluyor, akşam oluyor. Sonra yine sabah olmuyor. Akşamda takılı kalıyoruz. Nilüfer’i bugün hiç görmedim. Çıktım evden otobüs durağına gidiyorum. Otobüsten inince göz göze gelmek istiyorum. Artık ona onu sevdiğimi söylemenin vakti geldi. Bir kuş geçiyor üstümden, sıçıyor yanıma. Şanslıyım. Demek ki Nilüfer bana olumlu yaklaşacak. Kaderin takdiri. Otobüs duruyor durakta. Bu Nilüfer’in bindiği otobüs. Bir kalabalık iniyor, acele acele yürüyor insanlar. Nilüfer’i görüyorum nihayetinde. O da beni görüyor. Yüz yüze bakıyoruz. Kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor. Uzun uzun bakışıyormuşuz gibi geliyor ama o çoktan başını çevirmiş birisine elini uzatıyor. O da ne? Yanındaki adam kim? Adam Nilüfer’in elinden sıkıca tutmuş uzaklaşıyorlar. İçime siniyorum. Şimdi de elini omzuna atıyor. Ulan ben sana gösteririm şimdi Nilüfer’i ellemek nedir, diye. Ama çoktan köşeyi dönüyorlar. İçime efkar doluyor. Bir sigara yakıyorum. Kadirin takdiri değil, kederin takdiriymiş.


Olsun Nilüfer’i seviyorum. Hem de başımdan kaynar sular dökülür gibi. Belki bir gecelik ilişkinin kurbanıdır Nilüfer. Öyleyse kendime kızıyorum. Yanındaki adam da tekin bir tip değildi zaten. Nilüfer’le konuşmam lazım. Takip ediyorum bir ikindi vakti. Şişhane’den Gaziosmanpaşa’ya doğru giden bir otobüse biniyor. Ben de biniyorum. Bir koltuğa oturuyor, hemen arkasındayım. Hissetmiyor beni, görmüyor. Görünmez miyim? Ama şimdi otobüsün içinde görünmesem daha iyi. İniyor Gaziosmanpaşa’da. Yürüyor usulca. Arkadan ne de güzel. Tutup kolundan çeviriyorum bir anda. Korkusu yüzünden belli. Tanıyınca gevşiyor.


“Bana bak kızım, kendine mukayyet ol. Çevrendeki tipler hiç iyi değil.” diyorum.

“Ne diyorsun sen Allah aşkına?” diyor. Yürümeye devam ediyor. Arkasından bakakalıyorum. Dönüyor. Heyecanlanıyorum. Elimden tutup “Ben Selim’i seviyorum.” diyor. Selim kim, bilmiyorum. Çok sinirleniyorum Selim’e. Ağlayasım geliyor, tutuyorum kendimi. Kim demiş erkekler ağlamaz, kim koymuş bu zırva kuralı? Haydi dostlar meyhanesine. Ağlamazsam adam değilim.

 

01.03.2022