bir nisan akşamı asık suratla yürüyorken

kalbimin en derininde

can’ımı, güzelimi saklıyorken

pencelerden vaziyetimi izleyerek

o donuk halime küfrederek

paltonun içindeki bu bedene özürler savurmak istedim

dayanamıyorum artık

yazmak ve özlemek dışında ne yapabilirim ki?

yere bakarak evime yürüyorum sadece

bakmıyorum etrafıma, görmüyorum kimseyi

seni ve sensiz beni besliyorum içimde

damarlarımda hasreti hissediyorum

havayı soluyorum bolca

belki senden bir zerre girer içime

yatıştırır belki ruhumu

uyku girer gözlere bu gece


kendime şair diyemem

küstahça olur çünkü eminim

benim şiirlerimin konusu toprakta değil

hayal gücümde kurguladığım bir roman da değil

orada, biraz uzakta

yaşıyor, nefes alıyor

belki aklına ara sıra ben geliyorumdur

belki de gülümsüyordur bilemem

dediğim gibi ben şair değilim

şiir kitaplarım da yok zaten

ben sözleri kalbimi aralayıp seçerim

ve özlem duyduğum en güzele

armağan ederim

biliyorum bu biraz kibir gibi geliyor insana

ulaşamamak veya ulaşmamak

veya şairin dediği gibi 

aşk acısını aşktan da çok sevmek

güneş doğarken çıkan dumana sebep bulmak


ben buyum 

kimine göre içinde nadalar koparken yaşayan

kimine göre yaşarken her gün nadalar koparan

ama umutluyum

ellerim bir gün tekrar değicek o ten’e

gözlerim bakacak en güzele

yatışacak ruhum sinecek her şey içime

ve bir nisan akşamı

dönmeyecek suratım yanımdaki pencelere

yürüyeceğim sadece

güneşe meydan okurcasına parlak

ayın ışığında 

bakışacağız 

bir nisan

akşamı

seninle