Bitmiş bir hikayenin noktasını koyamamak bitirdi beni. Mutlu son olmayışı kalbimi sızlattı da virgül koydum. Ben seni bitiremeyişimden virgülü koydum, bitirmek istemeyişimden.
Seni nasıl bitirebilirim ki?
Kalbim buna nasıl dayanır?
Benim kalbim buna dayanamazken sen o noktayı koyduğunda çektin tetiği, alnımın tam ortasından yedim kurşunu. Öldüm ben sevgilim, o noktan öldürdü beni.
Bu sıralar sadece fiilen yaşıyorum, hissetmiyorum sevgilim. Nefes alıyorum, yemek yiyorum, arada kitap okuyorum; tek bir kelimeyi saatlerce düşünüyorum senin ağzından hiç çıktı mı diye ve şarkı dinliyorum, şarkılar hiç susmuyor. Bazıları tekrar tekrar çalıyor ama onları da hiç duymuyorum. Duvarlarla konuşuyorum sürekli, seni konuşuyoruz, seni anlatıyorum. Derdimden duvarlar ağlıyor, hatta bazen kanıyor da. Şah damara denk gelen bir kesik gibi hiç durmaksızın kanıyor. Duvarlar kapkaranlık, içine çekiyor beni, çırpınmıyorum da hoşuma gidiyor biraz. Deliriyor muyum, bilmiyorum. Ağladığımda, ağladığımı da hissetmiyorum. Zaten hiç gülemiyorum, o tebessüm bile oluşmuyor yüzümde, o kadar kasıntı ve boş bakıyorum ki etrafa. Alışamıyorum ben sanırım, alışmak istemiyorum.
Karanlık çöküyor üzerime. Kara bulutlar barınağım oldu bu sıralar, onlara sığınıyorum. Matem giydim üzerime sevgilim, kendi ölümümün yasını tutuyorum. Ölümüme ağlayamayacak kadar yorgunum. Yasım çok taze, sonsuza dek sürecek gibi, ağlamaya vaktim çok gibi sonraya saklıyorum. Bitiyorum ben sevgilim, yavaş yavaş bitiyorum...