''Burası karıncalar gibi kaynayan, yerlerde sürünen insanlarla dolu, ilginç, garip, olağanüstü bir dünyaydı.”

Notre Dame’ın Kamburu’nda geçiyordu bu cümle...

Birine, bir yere ve bir ideale ya da herhangi bir arzuya ulaşma isteği bazen bizde öyle büyük bir alan işgal eder ki hayatın olağan akışında yaşamak şöyle dursun, içimizde bu ulaşma arzusundan başka bir şey yaşatamaz hale geliriz. Yalnızca o ulaşmak istediğimiz şey önemlidir o an. Başka meşguliyetler bizi ancak çok kısa bir süre oyalayabilir...

Ona ulaşmak isteği, yemek içmek kadar hayatidir artık. Ancak bir şeyi bu kadar istemek, onun için delirecek kadar istemek en fazla ne kadar tehlikeli olabilir?

Notre Dame’ın Kamburu’nda Esmeralda'ya ulaşmak arzusuyla tutuşan Rahip Frollo da Kuasimodo ve Yüzbaşı da aynı arzularla bu saplantılı ulaşma isteğiyle kendi sonlarını hazırlamıştı. Ve öyle ki bu tehlikeli arzuları Esmeralda'yı da yaşayacağı güzel günlerden koparmıştı. İnsana arzuları, saplantılı sahip olma istekleri düşman olarak yeterdi...

İnsan bu ulaşma arzusuyla her şeyi talan edebilir, kendinden bile vazgeçebilirdi. ''Burası karıncalar gibi kaynayan, yerlerde sürünen insanlarla dolu, ilginç, garip, olağanüstü bir dünyaydı.” Evet, tam olarak öyleydi...

Esmeralda idam edildikten sonra Kuasimodo Esmeralda'ya olan aşkından öfkeyle Rahip Frollo’yu kiliseden aşağı atmıştı. Sonraki dönemlerde ise suçluların cesetlerinin atıldığı mahzen açılmış ve burada bir kadına sarılmış şekilde kambur bir erkek cesedi bulunmuştu.

Kuasimodo'nun Esmeralda'nın öldürülmesiyle kahrolup mahzende onun cansız bedenine sarılıp ölümü beklemesi, ondan ayrılmanın acısıyla baş edememesi sanırım eserdeki en can acıtan kısımdı...