"hokis meçine, senin için luna'm"


Kiyanki dağı başına yorgunca ilerledi Novil. Attığı her adımda yorgunluğu öylesine çöküyordu ki sonraki adımını atabilecek gücü kendisinde bulamıyordu bile. Yıllarca tırmanmıştı, yolu üzerinde sayısız anı bırakmıştı, bitap düşmüştü ama tırmanmayı hiç bırakmamıştı. Yola çıktığı ilk günden itibaren tek isteği ulaşmaktı. Her seferinde yeni bir tepe çıkıyor, ama dağın sonu gelmiyordu. Başka çaresi yoktu biliyordu, bu kadar yol almışken geri dönemezdi. Yolun sonunu da kestiremiyor, başka bir yol da aramıyordu. Bulamayacağını biliyordu, yolun sonu olmadığı gibi kaçışı da yoktu.  Acı dolu virajlar geçti günlerce, canını yakan tepeler tırmandı. Her yol, her viraj, her tepe birbirine bu kadar benziyorken çektiği acı her yenisinde daha fazla artıyordu. Sızılarıyla büyümüştü Novil bu dağın eteklerinde. Evini bilmezdi, tanımadı ailesini. Yolun çocuğuydu o, yol büyütmüştü onu. Canı yanarak ilerlemekten başka bir şey öğrenmemişti. Zaten göz yaşları da kendiyle beraber büyümüştü.


Günlerin birinde bir yol ayrımına vardı, karar veremedi önce ama sonra “sonu yok, savruldun. Nereye döneceğinin ne önemi var” diye düşündü. Bir tarafa giden yol karanlık, kocaman ağaçlarla dolu engebeli bir araziye çıkıyordu. Rüzgarın sesi ağaçların dallarına çarpıyor, korkunç bir ıslık çıkartıyor, baktıkça içi ürperiyordu. Diğer yol ise sis kaplı, bodur birkaç çalıyı zar zor seçtiği çorak bir düzlüğe varıyordu. Günlerce bekledi, hangi tarafı seçse sonunu göremiyordu. Acelesi de yoktu zaten o sadece daha az acı çekmek istiyordu. İçinden ürkek bir cesaret “yürü” diyordu. Diğer taraftan cılız bir korku “dur” diyordu. “Yıllarca onca çektiğim şey var ama hala korkuyorum, sonunu bile bilmiyorum ama hala yürüyorum” dedi kendi kendine. Oturdu, derin bir nefes çekti ve kendine kızmaya başladı. Nerede olduğunu, nereye gittiğini, ne için çabaladığını bilmediği için kendine kızmaktan başka çaresi yoktu. Yeni bir göz yaşı eklendi koleksiyonuna usulca yanağından süzülen. Var olduğu günden bugüne hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Üstelik bu duruma yıllardır sadık olduğu, asla ayrılmadığı, geri dönmediği yol sebep olmuştu. Öfkesine yenik düşerek uzandı toprağa, gözleri yaşlı, fezaya baktı. Onun kadar çok yıldız vardı ama onlar kadar da yalnızdı Novil. Görüyordu ama dokunamıyordu, erişemiyordu onlara da hayatındaki birçok şey gibi. İzlemekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktu, izledi ve düşledi.

Kafasının içinde kaybolmuşken bir ses belirdi;

Hepsini sayabildin mi?