Acı kesicileri damardan alırdı bağımlı
Bir, iki, üç ve bir tane daha
Dil kadar keskindi acısı ve
Söylenmemiş sözler kadar eski.
Koşturup duruyordu boş koridorlarda yankılanan adım sesleriyle
Hadım edilen bir tecavüzcünün çığlıklarına kulak veriyordu
Karaya vuruyordu rüzgâr, deniz kızlarının saçlarını çekiyor, dalgalarla sevişiyordu
Bunun düşüncesiyle inledi bağımlı, elleri bileklerinden kopmuş ve derisinin altından günahları akıyorken
İzbe bir tuvalet deliğinin içine.
Yağmurun değdiği teni yakması gibi yaktı, bağımlının acı kesicisi
Tanrı'yla çıplak elle ölüm oyunları oynuyordu
Utandı çıplaklığından bağımlı
Uyandı
Tanrı'nın evine uğradı.
Siyah kremayla boyanmış pastaları kesiyordu Tanrı
Örtünmemişti; teni karanlık, saçları ışıktı
Güneşe döndü Tanrı, "Sön!" dedi
Güneş söndü.
Aya döndü Tanrı, "Parla!" dedi
Ay parladı.
-Tanrı ne derse olurdu-
Meleğe döndü Tanrı, "Düş!" dedi
Melek düştü.
Bağımlıya döndü Tanrı, "Öl!" dedi
Bağımlı ölmedi,
"Öl!" dedi Tanrı, bir el silah sesi duyuldu.
Bağımlı ölmedi.
Tanrı'yla ölüm oyunları oynarken
Umuttan yelekler giyilirdi.
Gözlerini kapattı bağımlı
Güneşin aydınlattığı karanlıkta kayboldu
Bir girdap gibi
Döne döne
Hüzünleri intihar etmeye çalıştı bağımlının, o gece
Mağlup olmuş zaferleri fışkırdı çarşaflarından
Siyaha boyandı elleri
-Kan siyahı-
Hıçkırık seslerini gördü bir başkasının hayalinde
Çığlıklarını avuçlarına kapattı
Ağlamak istedi bağımlı, sesi çıkmadı
Siyah avuçlarını gökyüzüne çevirdi
Gözlerinin altındaki mor menekşeler
Yanaklarına doğru uzandı