''Yazısız bir tek gün bile geçirmeden'' diyerek, bu eski Latince deyişi onaylıyor Sartre. Bu cümleyi okumasaydım eğer belki bugün de yazmayacaktım. Günlerdir ''yazmaya değer bir şey yaşamadım'' diye yazmıyordum. Halbuki önemli olan sadece ben ve yaşadıklarım değil. Her zaman yazacak bir şeyler mutlaka olacaktır. Ama bunu anlamam için bir kitap daha bitirmem ve o kitaptaki o cümleyi okumam gerekti.


Yazmaya gerek görmediğim gün ciddi anlamda evden çıkmamıştım. Aynı gün Suriye'ye girdik. Bu satırları yazarken şehit sayısı 6'ya yükseldi. Ruhları şad olsun. Bir sonraki gün kuzenim Yusuf ve liseden arkadaşım Mehmet gelmişti. Mehmet ile epeydir görüşmüyorduk. Hemen bir şişe şarap aldım. Bizim sitenin bahçesinde bir yandan içip bir yandan sohbet ettik. Özlem giderdik.


Askere gidecek olmamdan ötürü hafta sonu anne tarafım ziyaretime geldi. Güzel bir kahvaltının ardından her biri en az yirmi yıl önce askerliğini yapmış büyüklerimden askerlik anılarını dinledim. Siyasete girdikleri zaman odama kaçıp belli bir süre geçtikten sonra tekrar yanlarına döndüm. Artık düşüncelerine katlanamadığım gibi ayaküstü kustukları kinlerine maruz kalmamak için de özen gösteriyorum. Ülkemizde siyaset ve televizyon, akıl sağlığını ciddi derecede olumsuz etkiliyor. Bilgi çağı, beraberinde bilgi çöplüğünü de getirdi. Artık büyük yalanlarla insanları kandırmak şaşılacak derecede çok kolay. Acaba bundan birkaç yüzyıl önce de yazmaya hevesli birisi bu cümlelerin aynısını kurmuş mudur? Tabii ki.


Yazmaya değer bulmadığımı düşünerek üşengeçliğimi kamufle ettiğim bugünlerde Fransa takımı karşısında üstün bir başarı elde ettik. Fransa'da beraberliği zafer olarak görmeyip küçümseyenler oldu. Halbuki Fransa milli takımı yakın zamanda dünya kupası almış bir takım. Ve biz bu grupta lideriz. Bu arada şampiyonluğu kıl payı kaçıran takımım için ağladığım zamanlar epey uzakta kaldı. Futbolla eskisi kadar ilgilenmiyorum ama ülke gündemi ve kişisel yaşantım o kadar bunaltıcı ki, stres atacak bir şeylere ihtiyacım var.


Bugüne gelince... biraz bisiklet sürdüm Caner'le. Daha sonra da bir kafeye oturup çay içtik, tavla attık. İlk seti o, ikinci seti ben aldım. Daha sonra Yusuf katıldı bize. İki set de onunla oynadım. İkisini de kazandım.


Henüz bitirmiş olduğum kitapta okuduğum ve hoşuma giden bir cümleyle bitireyim: ''Kayıp geçin, ölümlüler, sıkı basmayın.''


Sartre değil, büyükannesi söylermiş.


15 Ekim 2019