Nuri, ne arıyorsun cadde üstünde,
Elinde bir buçuk galon şarap ile?
Oğlum ürkütüyorsun insanları,
Evin de yok; orada iç diyeceğim de.
Bak, dibinde iki bardaklık daha var onun,
Koy birini kadeh de bana.
Söz; artık beleşçilik etmeyeceğim,
İçeceksem eğer kendi param ile içeceğim;
Bir başka sefer beleşçi sen olursun soframda.
Bu havayı da anlamıyorum Nuri,
Sabah soğuk, öğleden sonra sıcak, akşamüstü öğle gibi.
Akşam soğuk değil, gece buz gibi,
Şarabın tadı da boka benziyor af edersin.
Sanırım çok karamsar konuşuyor gibi görünüyorum Nuri,
Aslında hiç de öyle değilim.
Bir paranoyağın düşünceleriyle bezenmiş beynim,
Fakat hayata dair yok endişesi.
Hep planlar yapıyor, hayaller kuruyor beynim,
Ona yetişemediğimdendir onu sersemletişim.
Us dur bre deyyus eşek,
Geri teptiğin zaman değil; benim.
Sence bu kış nefesimizin buharını görebilir miyiz,
Belli olmaz; belki sokakta kalmayız.
Seninle aynı eve çıkmak da istemem aslında,
Çünkü her sabah söve seve,
Çöpleri ben atacağım.
Nuri sanırım seninle de olmayacak,
Artık sıkıldım herkesten, dahi kendimden.
Bir de susmuyor şu korna sesleri gece gündüz,
Sen buna nasıl dayanıyorsun?
Nuri, görüşmemek üzere vedalaşalım arkadaşım,
Ne senin şarabın bana yeter, ne biter benim savaşım.
Sana sarhoşken bir başka geliyor dediklerim, anlıyor gibisin,
Ayıkken serseriden farksız, mankafa birisin.
Bitmeyecek selamlar,
Bittabi vedalar;
De ki karma.
-Son-