Nurii! Neler yapıyorsun?

Bakıyorum da keyiftesin yine.

Beni sorma;

Kafamda çuval çuval düşünce.

Anlamıyorum neden anlatmıyor insanlar,

En derin sırlarını?

İçinde apışıp kalmış, duvarları tırmanan,

Hatta gözyaşıyla yıkanmadığından kokuşmuş,

Onları kahreden anılarını.

Ben hep anlatıyorum, bana bakma,

Hatta başkalarının kanaatinde aciz biriyim.

Kendilerinin anlatamadıkları en acı olayları,

Takır takır seriyorum masaya; susuyorlar.


Deli diyorlar Nuri benim için, deli diyorlar,

Vazomdaki kupkuru çiçekleri suluyorum diye,

Beni deli sanıyorlar. Anısı var; bilmiyorlar.

Zaten her şeyi bilen insanın tercihidir,

Hiçbir şeyi bilmemek.

Bilirsen üzülebilir, kırılabilirsin,

Bazen de hissizleşebilirsin.

Ne varsa hislerden yana dolu dolu geçsin üzerimden,

Korkmuyorum; acıymış, üzüntüymüş felan.

"Seni öldürmeyen şey güçlendirir" de demiyorum,

Mükemmeliyetin acziyetin ta kendisi olduğunu gördüm;

O gün bu gündür; acziyeti savunuyor, teslim oluyorum.


Nuri oradan bir bira daha aç,

"Abi daha yeni açtın, ne ara içtin?" deme.

Gelecek vardır, veyahut hiç gelemeyecekler,

Onların şerefine.

Bir köşede dursun işte,

Çekik gözlülerin atalarına tütsü yakmasına benzet bu olayı,

Saygıyla eğiliyoruz önlerinde, gelemeyenlerin ve gidenlerin.

Gittiği yerden dönen yok,

Ölenler münezzeh bu konudan,

Yaşayan ölülerden bahsediyorum;

Gururları maktul.

Oysa ölüm tüm kötülükleri temizleyecek;

Geriye güzel anılar ve bize yapılan güzellikler kalacak,

Göçen insana dair.


Nuri çok koydun evlat;

Tamam kadeh ile öpüşmeyeceğim ama,

Yudumlamalık bir dudak payı mı bıraksan?

Art arda yaptığım mallıklar gibi,

Taşıyor kadehim soframızdan.

Hayatıma mal oldu, bak yaş geçmiş,

Yarın yine beraber içeceğiz;

Bu sefer diyeceğim ki,

Yaş yetmiş.