aynalarda saydığın kemiklerin nurten abla,

sızlıyor.

evi havalandır biraz, bu karanlık sana bile fazla.

biliyorum,

için kırılmış lunapark oyuncaklarıyla dolu.

dolabın dönmüyor, atın ve karıncan küsmüş.

çocuk sesleri duymuyorsun,

kestiğin biletler yanık ve tek taraflı.

büyük tansiyonun düşük,

küçük tansiyonun yüksek,

kentin en yoğun caddesinde,

herkes hıçkırık gibi geliyor gözüne,

nefesini tut geçecek.

ah bi kafesinden kaçabilsen nurten abla,

biliyorum,

ilk önce bakıcına saldıracak,

sonra kaldırımda rutubetli bir tütün saracaksın.

biliyorsun,

olan sana olacak.

gün batana dek ağlayacaksın.

senin adın kafes nurten abla,

kaçtığın şey kuru nefesin.

evi havalandır biraz, bu karanlık sana bile fazla.

sendeki bu küstah hüzün,

beni bile uyutmaz geceleri.

söylesene be nurten abla;

kendine nasıl katlandın geceleri?

kurusun diye astığın çamaşırlara,

hüküm giymiş gibi üzülürsün.

kırmızı pelerinin çabuk kurumuyor diye,

bütün gece düşünürsün.

kahvaltıdan alamadığın verimi,

hayattan alamazsın abla.

çünkü yumurtayı tek başına yemek,

bütün derbederlerin başlangıç noktası.

insanların söyleyecek bir şeyi kalmadı sana,

duyacakları kaldı.

gel görelim, seni çivisi yamulmuş kelimelerin,

sundurmanın altında bile ıslandı.

sen bence taşın abla,

evden değil kendinden.

sonra bir astar attır kendine,

küf başka şekilde kaybolmaz.

evet nurten abla,

senin gökyüzüne doğru buharlaşan acın,

atmosferde kaybolmaz.

bu karanlık sana bile fazla,

evi havalandır biraz.