2013’ün Eylül ayıydı, koca bir yaz geçmiş, tatillere gidilmiş, aşık olunmuş, aşklaşılmış ve tavanlara bakılmış, danslar edilmiş, müzikler dinlenilmiş, 1 sene sonrasında “o kadın” ile beraber eğleneceğin yerlerde sarhoş olunmuş, sevişilmiş. Bolca kuru anı biriktirilmiş ve sonbahara girilmiş... Aynı insanlara, farklı insanlara sözler verildi “yine beraberiz seneye.” diye. “Önümüzdeki sene kesin seninle gidiyoruz.” Gidilmedi hiçbiriyle… Sözlerin havada bir balona bağlı kaldığı zamanlardı. Benim için değişik bir yıldı 2013. Ne yapacağını bilmeyen, okulu karışık, iç dünyası daha da karışık… Önümdeki yıllarda neler yaşayacağımı bilsem muhakkak daha farklı davranırdım ama olmuyor bazen, olamıyor bazen. En tehlikelisi insanın kopamadığını anlamadığı an, ne olduğunu bilmediğin o duyguyu anlamlandıramadığın için kaçtığın an… Genelde topuklardım, güzel yalan söylerdim, güzel yakalanırdım, kazandığını sanarken kaybedenlerdendim. Geçen sene şubatında tanıştığım, sevdiğim, aşık olduğumu anlamadığım -ki bu süreç sancılı olaylar silsilesini beraberinde getiriyordu- “o kadın” o sıralar başkasıyla, içimde şimdikinden daha rahat bir iç dünya, daha hiçbir bokun farkında olmadığım zamanlar… 30 kilo vermişim 3 ayda, yazı güzel değerlendirmişim. Derdim kilo vermek değildi oysaki, sadece insanları şaşırtmayı sevdim ve bu sevgi yıllar içinde başıma çok işler açacaktı. Gençliğimin geçtiği adamla çocukluğumun geçtiği parkta oturuyorduk. 2 çay, bir de bir paket sigara, sohbetin koyu olduğu ve kadın olduğu anlardandı. O zamanki benin tek cümlelik en iyi özeti “zeki ama sıfır farkındalık.” En doğrusu olur. Kızların evi olur, bizi eve çağırırlar, biz evlerine gideriz, sessiz sessiz şafak sökünce çıkarız, bir çeşit hırsız… Bir ara böbreği alırlar mı acaba diye düşünmeden edemedim, içimde hep bir pimpirik yatar. O gece telefon çaldı, sigara dumanını kesti, çayı hemen içirtti. Bir ev vardı, kızlar çağırıyordu ve biz orada bekleniyorduk. Ben tanımıyorum, karşımda bana gözünün içi gülerek bakan adam az tanıyor. Genciz, gece başlamış, az biraz sıkılmışız ve benim kafamda “böbreğimizi almasınlar.” Arabamıza binildi, ev tarif edildi, hasbel kader ev bulundu, kapı çalındı ve içeri girildi. Üstümde silvisterlı t-shirt, onun üstünde sol göğüsünde pembe panter olan bir kot gömlek… Tam bir çizgi film karakterleri kolajıyım, ironi beni almış pençesine, çizgi film gibi bir andayım. Yakışıklıyım o gün, havam yerinde, birkaç ay daha geçse süpüreceğim şeyler kalmış, dedim ya “sıfır farkındalık.” Gidilirken bira alınmış; az biraz çerez, ümidim biraz kafamın dağılması ve yanımdaki adamın “benimle bu ara az görüşüyorsun.” laflarına bir müddet ara verdirmekti. O eşikten adım atıldı, sesim o evde yankılandı, ayakkabımı çıkarttım. Hala konuşuyorum, dedim ya “sıfır farkındalık.” Salon ufak, köşede bir L koltuk, hemen salonun girişinde sırtı kapıya dönük bir tekli koltuk, ortada siyah camlı bir sehpa, kötü bir tüplü televizyon, salonun öbür ucunda loş sarı bir ışık var, bolca sigara içilmiş, o dumanın içine hüzün karışmış. L koltuk, ta kocaman bir battaniyenin altında büyükçe bir şişkinlik ve yorganın altından bana bakan kocaman iki çift, gözünün akı kırmızıya çalmış göz… Sanki yine aylardan şubat… O an dedesini görse ancak o kadar şaşırırdı, o an ben Azrail’i görsem ancak o kadar şaşırırdım. Orada duruyordu... Bana bakıyordu. Aylar sonra onu uykusundan uyandıran ses benim sesimdi. Üzmüşler, kalbini kırmışlar, canını acıtmışlar... Belli. Biraz benim yüzümden, biraz da kendi yüzünden... Gitmek istedim, gidemedim. Oturdum, sohbetimi ettim, gıcık davrandım, en sevdiğim kalkanımı üstüme geçirdim ve gittim. Herkes öfkemden gitmek istediğimi sandı. Güzel de inandırdım ama ben hissiyatı hep çok güçlü bir adamdım. O an öyle bir korktum ki bütün bedenimde onu hissettim, yıllar bana önce korkularımın gerçek olduğunu, buna inandığım sürece korkularımın gerçekleşeceğini ve korkmamam gerektiğini öğretti. Geç kalınmış bir öğrenme zayiat verilerek ancak mümkün. O gece böbreğimi almadılar ama açıkçası o gece kimse birinden bir şey alındığının farkında değildi.
O Gece Böbreğimi Almadılar
Yayınlandı
Jean Valjean
2022-01-04T13:16:34+03:00Aramıza hoş geldiniz.
Jean Valjean
2022-01-04T13:16:20+03:00Ne güzel bir öykü.
Mısra Ergök
2022-01-03T23:43:32+03:00Güzel bir öyküydü, beğendim ben. :)