Yepyeni, çizgisiz bir kağıt aldı yılların tozu birikmiş olan çekmeceden. Tam on üç senedir açmamıştı içinde bembeyaz, çizgisiz kağıtlardan başka hiçbir şey bulunmayan bu çekmeceyi.
On üç sene evvel öykülerini yazmak için binbir hevesle aldığı bu bembeyaz kağıtlara dokunmaya cesaret edememişti hayatındaki her şeyi mahvettiğini idrak ettiği günden beri. O gün bugündür, o çekmeceye bakmaktan dahi sakınır olmuştu.
Fakat bu ılık sonbahar gecesinde, artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığını anladığı şu dakikada hayatında bir kere olsun sınırlarını kendi çizdiği bir şey yapmak istemişti. Masasında duran çizgili kağıtları bir kenara itti ve elleri titrer bir halde çizgisiz kağıtları koydu masasının tam ortasına. Korkuyordu... Ya eğri büğrü yazarsa?.. O kadar alışmıştı ki başkalarının çizdiği sınırlar içinde yaşamaya kafesten çıkmak ölüm gibi geliyordu ona. Derin bir nefes aldı ve sonra karar verdi. Bugün bunu yapacaktı. Kendi kendine yazdığı eğri büğrü yazılar, başkasının çizdiği çizgilerle dümdüz yazdığı yazılardan elbette ki daha değerliydi.
Bir saat sonra, mum bitmeye yüz tutmuş ve göz kapakları kapanmak üzereyken yüzüne yayılmış kocaman bir gülümsemeyle elindeki eğri büğrü, büyüklü küçüklü kelimelerle dolu kağıda bakıyordu. Hayatında belki de ilk defa kendi kararıyla bir şey yapmıştı ve hayatında ilk defa kendiyle gurur duyuyordu.