Alakasız bir şarkıda bile seni hatırlayacak bir sebep bulabilmekti benim yüreğimi söken. Belki de yüreğim sökülmesine rağmen vazgeçmememdi senden. Yapabileceklerinin farkında olduğum halde ne olduğunu anlamadan gitmen kadar yalnız ve çaresizim şimdi de. Şu anda takılıp kalmış gibiyim, şu anın şimdim olmadığından habersiz. O akşam ne kadar canın acıdıysa hepsi bana geçsin istemem de bu yüzdendi. O an sadece seni değil, beni de öldürdü aslında. Anlamak başka bir şeyken anlamaya çalıştığımı sandığımdan kurtardın beni. Acı da olsa boşa çabaladığımı gösterdin. Ben de sırf senin için; bu kadar şey yaşadık, bir güzelliği olsun deyip yaptım bunca şeyi. Kimse fark etmeden gömüldüm her gece. Her gece kendimde başka bir yarayı keşfettim. Keşfettikçe acıdı. Acıdıkça geçti sanki. Bazılarına ilaç olurken yeni açtığın yaralardan akan kanı önemsemedim. Diğerleri değil, asıl senin yaran öldürecekmiş beni, fark edemedim. Yine de kabul ettim seni. Yaran yaramdır, dedim. “Baban babamdır, hüznün hüznümdür.” Anlamadığım pek çok şey içinden kendi duygularımı da kavrayamamaktı beni yıldıran. Anlamlandıramadığım her kesikte seni özlemek ve görmek istemekti belki. Gördüğümde elimin titremesinden taşına vurup çatlattığım testinden sızan şey benim kanımdı sanki. Ve ben o gün susuzluğunu çeşmeden akan suyla değil, kendi kanımla doyurmuşum gibi. Söylediklerimi duyamayacakmışsın ama duysaydın da anlamı olmayacakmış gibi. Asıl anlamın duymamak, bilmemek, görmemek ve saf özlem olduğunu öğretmen de canımı çok acıttı. O bisiklet belki bir yara açtı kolumda ama senin kanının, yaranın ve zekanın önünde diz çöktüğümdeki kadar kanamadı yaram. Kalbimden akan her damla için ölürüm, dediğinde bile anlamadım bendeki ruhunu. Nefret ettiğim her şeyin senden geldiğinden habersiz yürüdüm saatlerce. Tek başıma. Her zaman seninle geçtiğim yollarda sensizliğin sessizliği eşlik etti bu gece. Olmadı. Bu sefer de olmadı. Başaramadım. Anlayamadım. Göremedim. Aramızda kopan iplerden geriye kalan parçaların bir kurşun misali ruhumu deleceğini ve hiç kapanmaz bir yara açacağını tahmin etmem bile imkansızdı deyip kaçtım her şeyden, her zaman daha zeki ve güçlü olmayı diledim, geçmişteki ben için. O güne geri dönebilmek için. Sevebilmek için. Görebilmek için, en önemlisi anlayabilmek için. O kulaklığı koparıp çıkardığım ve yanınıza koştuğum gün çok güçlüydüm ve bir daha geleceğini düşünecek, bizi bırakmadığına inanacak kadar da aptal. Tekrar tekrar terk edilmeye alıştığımdaysa kimse yıkamazdı beni. Terk edildiğimde kimse yıkamadı beni. Ben dışında. Belki bir perşembe günü kitaplar yüzünden çıkan o minik dövüşmenin bu kadar ağır sonuçları olacağını bilseydim okuduğum her harf, çevirdiğim her sayfa kadar anlamaya çalışırdım seni. Ve ben sen yokken o kavgaya tutunup o kitapların arasından çıkamayacak kadar kendimi onlara bağladım o gece. O gecede güçlenen kitapların ruhunu hâlâ yaşatmanın sevinci var üzerimde. Onunla korunuyorum her gece. Onunla ölüyorum gecelerce. Her öldüğümde seni görüyorum ölüler diyarında. Ve sonra yine güneş doğuyor. Gözümü yakıp beni gerçek dünyaya geri dönülemez bir davet yaparak tekrar çekiyor. Her sabah gecenin hayalini kurmama izin verdiği için teşekkür ediyorum güneşe. Beni sana kavuşturmak yerine işkence çektirdiğinden habersizmiş gibi. Ve bu gece yine özleminle yandı içim. Artık sensizliğimi ne sen ne de testine doldurduğum kanlar geçiremezmiş. Öğrendim. Öğretmemek üzerine de yemin ettim. Her şey için sonsuz minnet duyuyorum. Hem sana hem diğerlerine ve en çok kendime… Herkesten kurtulmak için kaçtığım kendime. Herkesin içinde kendimin de olduğundan habersiz. Ve yine gecelerin en yıldızlısı senin olsun bu gece.