mavi süvariler görüyorum sonra

kendisini inkisar eden rahipler

raylar var terk etmeye yetmeyen

kırlangıçlar çiğ gibi şehrin üstüne düşerken,

cümleler devriliyor ve koca bir enkaza benziyor.

sol cebimdeki son mektup lekesi

mürekkep kadar gürültülü

bir veda kadar amansız


kelimelerle tasfiye ettiğim beyhude İkona

içime sakladığım;

küllerinden yeniden doğan,

inançsızlığımın duası.

göğümü kuşatan karanlığımı kana çevirir

yamaçlarında asılı kalmış rahlenin soğukluğu

hayata ait bir dekor olmayı reddedip,

kıramıyorum kendi yarattığım putları.


bu denli bir unutuluşa razı olmuşken;

hiçbir tinsel ilahi,

ısıtamaz buz tutan yüreğimi.

engin dağlar ve soğuğu üşütecek bozkırlar,

Tanrı'nın ölümü kadar kimsesiz.

önce bir rüzgar eser

sonra fark edersin yalnızlığının büyüklüğünü

o kapı bana hiç kapanmamalıydı


kıyıya vuran dalgalarınla sahilime acı getirdin

dudaklarında çok eski çağların hikayesi

benim hüznüm senin gamına yakışır

hep olmayacak olanı düşler,

söküp atamadığım paslı bileklerim.

kaybolup yitme

bak, ellerim!

bak, göz bebeklerinde sakladığın usanç!


kırmızı jilet ve soğuk nevale,

vartuhi'nin varlığından emin değilim.

aynalardan aynalara yansıdı savrulan sözcükler

soyunu inkar eden soysuz çimenler

yerini yadırgayan kalbim,

kapılar ve raylar kadar acımasız şimdi.

vartuhi'nin de benim de varlığım hurafe

bin yıl geçti yine üzgün ofelya