Bir hikaye, bir roman ya da bir şarkıda adı geçtiğinde seviniyordu... Kıyamam!

Her yerden elleri bomboş döndüğünden görülür müydü ki hayatı bir yabancının gözlerinden?

Varoluşunu ispat çabasından durdu, bekledi bir odanın köşesinde. Kafasına vura vura geçen her dakikadan sorumluydu elbet hayatına her dokunan.

Duyabilir miydi kendini bir başkasının sözlerinden? Görebilir miydi kendinden bir zerre başkalarının gözlerinden? Denemeye değerdi. En azından belki bir romanda geçiyordu adı. Belki bir başkası haykırıyordu aşkını, belki de ağıtlar yakılıyordu bir yerlerde adına... bilinmez.

Ama muhakkak vardı, var olmuştu, ruhu okyanusları aşmış, sesi dağlarda yankılanmış, aniden hiç beklenmedik bir bedende dile gelmişti. Aksi halde bu kadar sessiz olamazdı duvarlar, bu kadar kör bakılamazdı kendisine tanıdığı ruhlardan.

Elbette ve mutlaka haykırıyordu birileri onda var olanları, onun dua diye yalvarışlarını, onun hayatından çalınanları...

Durdu ve bekledi aniden. Tüm kargaşanın içinde, kendini çıkardığında eskimeyen o gürültünün içinde aniden durdu ve bekledi.

Bir rüzgar esecekti bir yerlerde, bir çiçekten bir renk konacaktı kelebeklere, kelebeklerin resmi çizilecekti mutlu bir bahar akşamında, bir çift göz beğenecekti ahengi o fotoğrafta. Elbette ve mutlaka o da görecekti o baharı belki bir romanda.

Bazen bir nebze de olsa rahatlıyordu ya, kıyamam!

Umutla bakıyordu ya değiştiremeyeceği hayatına yalandan. Gözlerinin içi gülüyordu ya kara mizah dolu sağına soluna bakarken ama inan bu bile yetiyordu ya devam etmesine... Kıyamam.

Elbette ve mutlaka, değişiyordu, akıp geçiyordu, yitip gidiyordu hayat. Sımsıkı tutsa da kaybolmaya mahkumdu ya bu bomboş dünya, vazgeçmek de bir seçenekti ya, seçememek de koca bir eziyetti ya... Yine de "hep direniyordu" ya, kıyamam.