Sırtımdaki tüyler, onları diken diken eden rüzgarla oynaşmaya başladığında, bir ürperti tüm vücudumu kaplamıştı. Kaskatıydı bedenim. Aynı zamanda hafifti de hiç olmadığı kadar. Ben rüzgarı çok severim. Hissetmek onu, ne muhteşem. Ben ve rüzgar var, hiçbir şey yok başka, bizden ötede. Ha bir de siyahı gecenin, karası, isi. Belki -şansımız varsa hâlâ- göğü güzelleştiren yıldızlar, gri, parıldayan. Yürüyorum. Sırtımda dikenleşen tüyleri örten kazağım, boğazlı, siyah, düz. Adımlarım, sık, küçük. Bir koşuşturmaca benimki, kaçmak gibi. Ama ne var peşimde? Var mı sahi, biri? Karanlığa karışan biri, çıkacak mı karşıma, hani şu gölgelerden çıkan kediler gibi birden?

Sağ elimle, soldakinin parmaklarına dokunduğumda fark ettiğim bir gerçek var: parmaklarımda kesikler. ince ama fazlalar. Avucumda bir tane, uzun, derin.

Ben sevdim. Dünyayı ve rüzgarı. Gecenin karasını, bir bedeni kavramayı. Kırılmış her ruhun, bir hikayesi vardır. Bazı hikayelerse çok kanatır, eksiltir. Rüzgarı hissetmek hâlâ, meğer ne güzelmiş. Bense saçlarıma kadar terledim, serinliğinde dünyanın. Adımlarım eskisinden de sık, nefeslerim düzensiz. Ne zamandır böyle koşar adım yürüyorum? Neden korkuyorum? Yabancı sen nesin? Eğer tüm sesleri bastırabilseydim, titreyişimi, son bir çabayla içime çektiğim nefesleri, ayaklarım altında ezilen taşları, kulaklarımda çınlanan atışlarını kalbimin, bastırabilseydim eğer hepsini, tüm bu sesleri, duyduğum ne olurdu?

Gölgelere sığınan Yabancı, duyabilir miydim onu? Biliyorum, artık saklanmıyor.. Peşimde, beni izliyor. "Neden gözlerin hep üzerimde Yabancı?" demeli ona, "ne istiyorsun benden? Parmakların sardığında boğazımı, sıktığında, gözlerinde gördüğüm son şey ne olacak?" Oysa onunla konuşmanın mümkün olmadığının farkındalığındayım.'Yabancı'yla konuşamazsın, ondan kaçman gerekir.'Uzun gecelerde, uyuyamadığım, bitmeyen gecelerde böyle diyor beynim.

Nihayet geriye bakabildiğimde, ağır ağır çevirdiğimde başımı, çoktan ardımda bıraktığım asfalttan yollara, gözleriyle yüzleşiyorum Yabancı'nın. İncecik kan çizgilerinin kapladığı beyazlığında gözlerinin, nefretini görüyorum. Deliliğini. 'Yabancı dur! Ölmek istemiyorum!' diye haykırıyor zihnim. 'Yabancı, benden nefret etme. Öldürsen bile, nefret etme.' Neden dileniyor zihnim, sevgisi önemli mi, beni takip eden bir delinin? Ama önemli işte. Nefretinden korkuyorum. Sevgisizlikten.

Bazen kiminle savaştığımı sorguluyorum. Çünkü aslında hep bir savaş var, her yerde. Tüm bedenimi sarıyor, dört bir yandan yükseliyor. Duvarlar ve çığlıklar gibi, sert, çok. Duvarlar ve çığlıklar birbirine benzer. Sardığında ikisi de dört bir yanını, çıkış olmadığını bilirsin. Çıkış nerede? Onu göremiyorum. Bazen.. Kiminle savaştığımı sorguluyorum. Çünkü savaş çağlayıp sardığında ruhumu, kim tarafından ele geçirileceğimi bilmek istiyorum. Ruhumu kim emecek, bilmek istiyorum. Belki emmezler çünkü. Kara bir zehir akıtırlar ki bu, daha çok acıtır bakarsan. Acı... Bazen öyle derinden hissettiriyor ki kendini, kendi varlığımdan şüpheleniyorum da onunkini sorgulamıyorum hiç. Acıyı inkar etmek ne mümkün, o böyle derinken?

Kaçıyorum. Koşuyorum. Boğazımın susuzluktan yandığını hissedene ve ciğerlerimdeki son hava tükenip, bedenim yere kapaklanana kadar. Aslında düşününce, yerden kalkmam o kadar ani oluyor ki, düşüp düşmediğimden emin olamıyorum. Motive bulmak zordur, bazen çok aramak gerekir ama bazen, adrenalin öyle yükselir ki... Adrenalin motivasyonun ta kendisidir. Kalkmam gerekiyor, koşmam ve kaçmam.

Takip ettiğini biliyorum, tüm sokaklar ve yollar boyunca... peşimdeydi. Gölgelerde saklanırdı ama bir gün aydınlığa çıkacaktı, herkes ışığa ihtiyaç duyar. Işık sahnedir, herkes o sahnede olmak ister çünkü hepimizin anlatacak bir hikayesi var. Ama her hikaye kelimeye ihtiyaç duymaz. Bazı hikayeler vardır. Onlar okunmak, dinlenmek değil, yaşanmak ister. Peşimde bir yabancı var, hikayesi... hikayesinin kelimeleri yok, o yaşanmak istiyor. Aslında düşününce... Yabancı beni öldürmek istiyor. Evet, evet... öldürmek. Peşimde. Ben koşuyorum ama o yürüyor. Yavaş ve küçük adımlar yine de biliyorum... yine de biliyorum. Koşmasına gerek olmadığını, aramızdaki mesafenin asla istediğim kadar açılmayacağını. Biliyorum. Eninde sonunda yetişecek. Biliyorum. Ve yabancı geldiğinde... nereye kaçabilirim ki?

Yabancı'yı zihnimden silmem mümkün değil, kaçmam mümkün değil ama bir mola vermek, saklanmak mümkündü. Bazen kiminle savaştığımı sorguluyorum. Çünkü aslında hep bir savaş var. Her yerde. Koştum, koştum ve yoruldum. Ciğerlerim yanarken, boğazımda yükselen kanı yuttum. Tüm sokaklar bittiğinde, sanki dünyanın sonu geldi ve bir oda buldum. Bir odadaydım... Buraya nasıl geldim? Bilmiyorum, tek bildiğim, odadayım. Kapatıp kilitlemem gereken bir kapı, kaçmam gereken bir Yabancı var. Ve gözlerindeki delilik, zihnime kazınan, bir ok gibi saplanan. Kapıyı kilitliyorum. Bir kez, bir kez daha. Bir kapı kaç kez kilitlenir en fazla? Ama yabancı gelecek. Biliyorum. Ve o geldiği zaman, kilitlerin bir önemi olmayacak.. Penceresiz bir oda, defalarca kez kilitlenmiş bir kapı bile onu durdurmayacak. Ellerim, tıpkı yorgun bedenimin diğer uzuvları gibi tir tir titriyor. Saçlarım sırılsıklam, boğazım susuzluktan yanıyor. Ben kalan son enerjimle kapıyı kilitliyorum bir kez ve bir kez daha. Ne oluyor bana? Neredeyim? Ne oldu bu gece?Acı çekiyorum. Tek bildiğim bu. Elimde tuttuğum tek doğrum. Acı çekiyorum, bazen böyle olur. Tüm duvarların ardına geçtiğimde. Yalnız kaldığımda. Tüm kapılar üzerime kapandığında, bir bir. Asma kilitleri sallandığında. Acı çekiyorum. Tutunduğum tek his. Bu gecenin tek gerçeği acıdır, kalan her şey yalan.

Yabancı gelmiyor. Yabancı zaten odada. Sırtıma soğuk bir rüzgar düşmüş gibi ürperiyorum. Kaskatı kesiliyor bedenim. Ellerim buzdan soğuk. Gözlerim, Yabancı'yı durdurabileceğine inandığı kapıda. Güveniyordum o kapıya. Ama beynim bir şey fısıldadı. "Yabancı arkanda. O, bu odada." Yavaşça dönüyorum ardıma, teslimiyetim dehşetime karışıyor. Ardımı döndüğümde odanın boş olduğunu fark ediyorum ama biliyorum Yabancı burada. Aynı anda hem var hem yokmuş gibi. Hayır, hayır öyle değil.

Yabancı var ve odada.

Ve odada benden başkası yok...

Kaldı ki oda da yok ortada.

Oda bir beden, ben bir ruhum ve...Yabancı, benim.