"Haklısınız albayım." Oturdu. "Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor."

Kitapta, yazarın hayatımızda önem vermediğimiz davranışlarımızı, inançlarımızı, aile kavramlarımızı, dostluklarımızı, aşklarımızı ve işlerimizi ironiyle yorumlayıp önümüze sermesi ve anlaşılamamaktan çekinmesine rağmen cesaretini sergileyip bunu kitapta açıkça ifade edebilmesi belki de okuyucu gözünde daha samimi bir atmosfer uyandırıyor.

Bu yıl sevgili Oğuz Atay'ın aramızdan ayrılışının 34. yılı. Kendisini özlemle, saygıyla anıyoruz. Ardında bıraktığı nice eserleri Türkçenin nadide değerleri arasında görüyoruz.