Kim bilir?

Kaç çeşit acı vardır acaba, bana göre bir kaç çeşit işte. Fiziksel, ruhsal, zihinsel, içsel.

Bunlar kendi içinde bölünür parçalanır yenileri oluşur elbet.

Kabaca yüzlerce, kişiden kişiye değişen bir şey sanırım. Diğer tüm hisler gibi.

En acısı nedir?

Olmuştur sizlere de görünürde yara bere olmadan bir taraflarımız acıyabiliyor.

Hah işte o acılar müthiştir. Adamın(bayanın-şaka şaka kadının) içinden geçer, hatta orada oturur pezevenk, davetsiz bir şey işte böyle şekilsiz bir şeye benzetemeyen bir biçimde açar bacaklarını pis pis sırıtır

elinde tesbihi eksik. Hah şimdi sıçtık dersin.

Laf anlamaz, bir siktir git dersin, gitmez.

Yüzsüz pezevenk. Kafanızda canlandı değil mi?

İyi o zaman şimdi daha anlaşılır olacak her şey. Benim karşımda bu arada isteyene seve seve verebilirim. Bir gitmedi. Gerçi o kadar kötüledikten sonra olmaz değil mi?

İstemez misiniz?

Geçenlerde yolda yürüyorum hani kaldırımdan değil ama caddeden ama tam da ortasından değil kıyıdan köşeden böyle.

Kaldırım sevmiyorum, insanların yanından geçerken kokusuna denk gelirim diye korkuyorum. Korkuyorum bir an da olsa kaşından gözünden birilerinin bana onu anımsatmasını. O kadar yani. Diyorum işte karşımda oturuyor zaten pezevenk.

Ekstra birde malzeme mi verelim eline.

Gün ıssız, sıkıntılı bir yaramaz çocuğun yalnızlıktan acı gülümsemesine teslim olmuş lüzumsuz bir soğuk eşliğinde gölgesini kaybetmiş bir insanın samimiyetinden uzak, şahsiyetsiz bir şekilde geçip gidiyordu yine. Dün gibi sensiz olan bugün gibi olamayacağın yarınlar gibi.

Sustuk yine, ifadesiz bir yüzün vardı o gün, poker face dediklerinden. İlk defa gördüm o ifadeyi ve saçlarına fön çekmiştin. Niye?

çok kötü olmuş yakışmamıştı sana. Tabiki bunu demezdim. Derdim ki sana;

o saçlarının dalgasında kaybolmayı daha çok seviyordum. Anlardın sende. Ama hiçbir şey diyemedim. Öyle ifadesizdi yüzün. Yıllardır tanışıyoruz neredeyse her halini biliyordum. Bu ilkti ama. Bu ifade ilkti. Biliyorum, yüz kaslarının gerginliğinden anlıyordum seni, zorlanıyordun o ifadeyle ya da kendini öyle bir doldurmuştun ki sen bile baş edemiyordun artık yüzünün o haliyle, gözlerini kaçırıyor bazı anlarda beni parçalayacak kadar ifadesiz bakıyordun böyle dik dik.

Bilmiyorum nedenini (sen öyle bil)

ama kurduğun cümleler sadece öylesine altı boş ve garipti. Zekasını sevdiğim kişinin kuramayacağı kadar basit alt metinden habersizdi.

Bardağını tutup kahvenin sütlüsünü içerken gecenin bir yarısı seni dinledim sadece. Farkettin mi cümle kurmadım sana. Cümlesiz kaldım. Cümlem olmadığı için değil. Pes ettiğim için değil. Değmez diye düşündüğüm için değil. Öyle yine yeniden kolaylıkla vazgeçebildiğinden. Senden geçmek bir yana dursun saatlerce sıkılmadan seni izleyebilecek birinin hissettiklerinin ağırlığı ve çaresiz bir biçimde sitem etmeye bile yeltenememesiydi.

Hem sevmediğim bir drama queen olmayım dedim.

Dramasını ben alayım queenliği senin olsun diye bir erkoluk yaptım sanırım.

Bu arada araya giriyorum şu erko filan kullanmayın be, göt deseniz daha iyi.

Ben gidiyorum dedin.

Sen bilirsin dedim.

Kasıklarıma tekme yemiş gibi oldum duymadın.

Kafamı taşla ezdin gibi oldu.

Avucuna bıraktığım kalbimi yüzüme attın sanki.

Arabanla bana çarpmış gibi, hani tüm kemiklerim parçalanmış ama sen öyle ifadesiz halinle gaza basıp gittin gibi.

İşte öyle bir acı. Hissettiniz mi?

Alçıya alınmış bir beden ya da fantastik bir görsel gibi kalbin etrafında yara bantları var gibi değil. Sağlam tüm kemiklerim o ifadesiz halinin acısı bu sadece.

Arabanla çarptın ve kaçtın.

Her an hissediyorum o acıyı bazen sade bir sızı fakat geçen gece öyle bir şey oldu ki

aklımın fikrimin koptuğu bir andı sanırım

dilimden oha lan canım çok yanıyor diye bir cümle döküldü.

İçim dayanamadı sanki dile geldi susturamadım, konuştukça konuştu.

Kapının aralandığı zaman dilimlerinin sokak ortasında bir nida halinde bir haykırışın tetikleyicisi gibi işte. Bir trafik kazası işte yarasız beresiz.

Hey! Size söylüyorum şu pezevenk hala karşımda pis pis sırıtıyor. Umursamaz, içinden geçicem daha dur sen der gibi bakıyor. Almak ister misiniz? Ben bana yetiyorum zaten. Hı, ne dersiniz vereyim mi size.