“Anneler kızlarının tırnaklarını boyar,

ben ise annemin mezar taşını boyuyorum.” 


Bundan birkaç sene evveldi. Alelade bir anneler günüydü. Zaten bizim gibiler için bugün hep aynıdır. Değişmez. Değişemez. Mayıs ayına henüz girmişken başlar bizim gibiler için bugün hatta. Konu anneler günü değildir aslında, konu o gün yapamayacak olduklarımızdır. Reklamlar boy gösterir dört bir yanda. Annesine sarılanlar, çiçek verenler; ondan uzak olduğu için arayanlar, hediye yollayanlar; sevinçten ağlayan anneler… Topraktan başka bir şey ifade etmez bu reklamlar bizim için. O nedenle Mayıs ayı henüz başlamışken, başlıyoruz biz de kutlamalara. Boğazımızın tam orta yerine oturuyor bir düğüm acı ve tarih tam 10 Mayıs’a vuruncaya dek büyüyor. Sanki büyüdükçe kalbimizi de katıyor sert iplikleri arasına. Bırakın anneleri ve onların çocuklarını görmeyi, bırakın tüm o diğer görsel sunuları hatta yalnız “anne” kelimesi yetiyor o düğümün sıklaşıp da bizi daha da acıtmasına. Ağlamamak için sıkılan dudaklara. Kan çanağı gözlere. Göz ardı edilen gözyaşlarına. Zoraki gülümsemelere. Derin nefeslere. Yaşayamayacak olduklarımızın ağırlığıyla. Yetiyor. 


İşte yine böylesi bir günde kurmuştum o cümleyi. Küçüktüm annem öldüğünde. Sonrasında hayata katılan ve rutine bağlanan etkinliği tahmin edersiniz, mezarlık ziyaretleri… Mezarlıkları sevdim aslında. Zira benim için bir ziyaretten çok bir gezi, bir keşif noktasıydı mezarlıklar. İnsanların hikâyelerine meraklı biri olmuşumdur hep. Merakınsa en güçlü duygu olduğuna inanırım. Mezarlıklar hem bu duygumu harlı tutmamı sağlıyordu hem de bu duyguyu doyurmamı. İnanılmaz hikâyeler var çünkü orada. İnsanların gözleri ve gülüşleri çok şey anlatır. Oradaysa insanlar sadece gözleri ve gülüşleriyle konuşur. Tabii bir de mezar taşlarına yazdıkları cümlelerle. Asıl sevdiğim durum ise, mezarlıklarda herkes bir an bile tamamıyla eşittir. Çünkü en az bir an mutlaka herkesin içini sarar o bir düğüm acı. O yüzden herkes eşittir orada, herkes birbirini anlar ve dahası en kalpsiz olduğunu düşünen insan dahi şefkatle bakabilir bir diğerine. Velhasıl mezarlıkları severim aslında. Sembolizmi de severim. Gelgelelim mezar taşlarını hiç sevmem. Bir zamanlar capcanlı olan bir varlığı, canlı olsa da olmasa da, içimi nice duyguyla dolduran o varlığı bir taşa bakıp aramak, anmak, hatırlamak vs. bunlar bana çok manasız gelir. Dürüstlükle söyleyebilirim ki bunu kabul etmiyorum. İşte yazının en başında, tırnak içindeki o cümleyi kurduğum an anladım bu kabul etmeyişi. Annemin mezar taşındaki yazılar solmuştu. İçimizde el işi becerikli olan benim diye bana düşmüştü mezar taşı yazısını onarmak. Elime bir oje tutuşturuldu, ojeler kalıcı imiş zira mezar taşlarında. Başladım annemin mezar taşını boyamaya, annemi boyamaya. Bu işte bir terslik yok muydu ama? Anneler değil miydi kızlarının tırnaklarını boyayan aslında. Benim annem benim tırnaklarımı hiç boyamamıştı bile. İçimde paramparça kaldı oje kokusu. O günden sonra bir daha gitmek istemedim annemin mezarına. Yazı da yarım kaldı hatta. Gelecek Mayıs aylarında ise hiç gitmeyeceğim oraya. Kabul etmiyorum, bir mermere annem diye bakmayı. Onu hep görüyorum çünkü ben, ona dair hiçbir şey hatırlamamanın yanında görüyorum üstelik onu; gökte parıldayan yıldızda, bir dolap dolusu kıyafette, abimde, kelimelerimde görüyorum onu. Onun da bana ışıl ışıl baktığını biliyorum. Hissediyorum, her yanımda, her anımda... Tüm bu canlılığın yanında, bana cansızlığı hatırlatan, o buz gibi taşı kabul etmiyorum ben! Çiçek bile yetişemiyor ki orada. Niçin solup gideceğini, bir de onun öleceğini bile bile koyayım ki o güzel canlıyı oraya. Onun yerine, başucumda bir çiçek yetiştiriyorum ben. Solmasına, ölmesine müsaade etmiyorum. Yapraklarını suyla okşuyorum, sanki annem saçımı okşar gibi; bir de toprağını suluyorum, ferahlatıyorum onu, sanki annem içime su serpmiş gibi… 


Velhasılıkelam annemi hep göreceğim ben, çiçeklerden de çiçek beğeneceğim onun için, en güzel ben yetiştireceğim çiçeğimi hatta. Ağlayacağım, sızlayacağım yine her Mayıs’ın ilk on günü ama Anneler Günü gelip çattı mı en çok ben güleceğim. İçim kutlamalarla dolu olacak benim. Zira içimde annemin boşluğunu kaplayan koca bir sevgi, kendi annemle kutlayamadığım kadar çok kutlayacağım diğer annelerin bu gününü.

 

Erken kutlamalara gebeydi içim, suçsuz mızıkçılığımı da küçültmek istemedim. O halde şimdiden Anneler Günü kutlu olsun!