“Zihinsel kin faktörü”


Saat 4’tü. Gece değil, apaçık gündüz 4. Geceleri uyuyamamanın modası geçmedi mi zaten, dedi. Şimdi sıra çok uyumakta. Çok düşünmemek için çok uyumak.


Çekmecesinden eskiden okumaya başlayıp hala bitiremediği kitabı almak için uzandı. Kitap çok yıpranmış görünüyordu. Ama okunmaktan değil. Üstünde her türlü gıda lekesi vardı. Vay canına dedi, neler yemişim ben böyle! Kitap da şeceresini tutmuş.


Hadi bu sefer bitirelim seni, diye düşündü. Bitmiş kitaplar rafında yerini bile hazırladık. Bu düşünce birden arkasına dönmesine sebep oldu ve dönüp odanın iki duvarını kaplayan kitaplığa baktı. Kategoriler çok açık ve netti. Bitmiş ama ne anlattığı tamamen unutulmuş kitaplar rafı, bitmiş ama sevilmemiş kitaplar rafı, bitmiş ve altı çokça çizilmiş kitaplar rafı, çokça açılıp azca okunmuş kitaplar rafı, okunmuş ve özleneceğinden emin olunduğu bilindiği halde bir daha okunmayacağı kesinleşen kitaplar rafı, yarım kalan kitaplar rafı, yıllardır hiç okunmayan kitaplar rafı ve yeni alınmış kitaplar rafı.


Derin bir iç çekti. Ne çok yarım kalan ve parlayan var!

Hadi bitirelim seni.


.


Her zaman hangisinden devam etmesi gerektiği konusunda uzunca düşünüp, seçemeyip ve en nihayetinde okumamayı seçip arkasını dönüp çıkıyordu odadan. Bu yüzden son yıllarda yarım kalan kitaplar rafı oldukça şişmişti. Onları düşündükçe minik panik ataklar geçiriyor, ne istediğini anlayamıyor, devam edemiyordu. Gözü hep yeni aldığı gıcır gıcır kapakları olan ve bolca yeni matbaadan çıktım ben kokusu içeren kitapların olduğu rafa ilişiyordu. Sonra derin bir iç hesaplaşma yapıyor, eskileri bitirmeden yenilere nasıl başlarım diye düşünüyordu.

Neyse dedi, biri daha bitti işte.


.


Ertesi gün saat yine 4’tü. Apaçık günün en verimsiz saati. Güneş gitmekle gitmemek arasında bir kararsızlıkta ve bulanık bir gökyüzü. Bunu fark etmek onu daha çok gerdi birden ve usulca terlemeye başladı. Bluzunun sağ koluyla terini sildi ve yerde duran çantasına uzandı. Bu çantayı bir ara yıkasam iyi olur diye düşündü. Rengi epeyce değişmiş. İçine elini daldırdı ve uzunca zamandır çantayla yaşayan kitabı içinden çıkardı. Yine her şey darmadağınık oldu birden. Tamam dedi. Önce şu kitaptan kurtulalım sonra çantayı yıkarız.

 

DONG!

“Zihinsel kin faktörü”

 

Kin vardı, geldi birden kucağına oturdu. Yarım kalan bu kitabın onun peşini bir türlü bırakmayışında bir kin vardı. Hay aksi dedi! Bu kitabı neden bu lanet çantadan hiç çıkarmadığımı şimdi hatırladım.


Bazı kitapları bitirmediği halde umurunda olmazdı ama bu tam da umurunda olanlardan biriydi. O yüzden böyle köşe bucak saklanmıştı belli ki. Alnındaki terler biraz daha artmaya başladı. Tamam dedi artık kaçmak yok. Seni elime aldım, bitireceğim. Kaldığı yerden kitabı okumaya başladı. Hikayenin bazı yerlerini ya hiç hatırlamıyor ya da kafasından uydurarak okumaya devam ediyordu. Tamam dedi böylesi daha iyi. Her şeyi istediğim gibi hatırlarsam bu lanet şey canımı daha az sıkar. Hem zaten eski sayfalara dönüp okumak da istemiyorum. Belli ki hikaye bir kez kendinden nefret ettirebilecek kadar kötüymüş.


Saat 6’ya geliyordu. Kitabı soluksuz bir şekilde okuyup bitirdi. Bittiğinde saç dipleri bile terliydi ve kucağındaki kin her çevirdiği sayfada ağırlaşarak dizlerinde tarifsiz bir ağrıya sebep olmuştu. Ter, öfke ve ağrı.


Ama bitti, dedi.


.


Artık çantayı makineye atıp güzelce yıkayabilirim diye düşündü. Bu kitabı da okunmuş ve özleneceğinden emin olunduğu bilindiği halde bir daha okunmayacağı kesinleşen kitaplar rafına kaldırabilirim. Özlesem de asla elimi sürmeyeceğim kitaplarım rafına. Sayısı az, öfkesi çok kitaplar rafına. Kin’in yatmayı en sevdiği, özlemin küçücük bir toz tanesine yapışıp ancak kalabildiği rafa.

Terli ve derin bir iç geçirdi. Ve dedi ki,

İyi ki var tüm raflarım.

 

Sen hep oku.


Kin’ler dolanır, buharlaşır, gider.


Sen oku.