Unutulmayan ilk yazdı. İnciyi denizde bulmuştum. O kadar güzeldi ki görür görmez tutuldum. İnciyi keşfettikten sonra büyüsü bozuldu. Herkes öğrendi herkes tanıdı. Herkes varlığından haberdar oldu. 

Oysa sadece benimdi. Benden başka kimseler bulup göremezdi onu.  

Okyanusun en derinliklerinde saklı bir inci.  

Ben buldum onu. Ben sardım. Koynumda sakladım.  

Ezberledim her zerresini...Görürler diye takmadım boynuma, sakladım. 

Kıymeti paha biçilemezdi. Sakladım inciyi en derinimde...  

Dünyayı verseler vermezdim kimselere.  

Başımı döndürüyordu güzelliği... 

Birbirimizi bulduk, ruhumun ikiziydi. Bütünleştik. Bir parçam oldu. Hüzünlenince o, ben de hüzünlenirdim. Neşesi neşemdi.  

Birbirimizin yansıması gibiydik. Gizemli dünyamdı o benim. 

İnci güzelliğinin farkına varınca; gözü açıldı, kırıp dökmeye başladı.

Her kırdığında canımı acıttı. Paramparçaydım hem de mutsuz. 

 

Gidişine rağmen çok seviyordum incimi. 

Gökyüzüne bakmadım, uzak okyanuslara gitti. Hırçınlaştı sularım.  

Çok uzun zaman oldu gelmedi. Ama gelecek biliyorum... 

Gidişiyle sarsıldım, böyle gidilmezdi? Fakat okyanusum ben, sularıma gelecektir.  

İnci değerinin bilindiği eli bilir, gelir. Şu ân el olsak bile. 

 

... 

İnci küpeli kız Kuzeyin Mona Lisası Mauritshuis Müzesi’nde ziyaret etmek istiyorum. Estetik, güzellik, gizemin sembolü incimin duruşunu, güzelliğini izlemek istiyorum. Eğer inciye ulaşmak o kadar kolay olsaydı, bu kadar değerli olmazdı. Bu yüzden gelecek biliyorum, gizlendiği yerden çıkacak. 

Bir daha gitmeyecek yabancı sulara.

Bir daha ortadan kaybolmaz biliyorum, ruhu benimle. 

Doğanın en güzel armağanı inci; mücevherlerin aksine bir canlı tarafından üretiliyor. İstiridye; toz ve kum tanesi gibi kabuklarının arasından doğuyor.

Hemen hemen her kültürde güzelliğin ve zarafetin sembolü. 

Benim incim bütün incilerin en güzeli. Saklı köşelerimde bulurdu beni.  

Dalgalarımı bilirdi, durgun sularıma gelirdi. Sakinleştirirdi beni. 

Sevildiği evi bilirdi. Ne yaşarsam koşup bir nefeste ona anlatacağımı bilir. Birlikte yaşlanmak istediğimi; saçlarımıza düşen aklarla, tek bir gün kaldıysa bile onunla olmak istediğimi bilir. 

Ele avuca sığmayışım, kıpır kıpır oluşumu bilir. 

Gittiğimiz yollar, baktığımız pencereler farklı olabilir bazen. 

Dünyaya kalbinin kıyısından baktığımı bilir. Ben o kalpte çiçekler ektiğimi bilirim. Onsuzluğun zor olduğunu bilirim. Ama o bunu bilmez, bilir mi?  

Yokluğunun hayatımın her anına dağıldığını bilirim. Ama o bunu bilmez.

Bilmeden geçer gider yanımdan. Bir kere başka kıyılarda topladım onu, ağlıyordu. Geldi sarıldı. Arkasından döktüğüm yaşlar, okyanus...

Her susuşum bir haykırış... Her bekleyişim bir isyan olduğunu bilir...  

Her bakışın, her konuşmanın, bizim için bir son olmayacağını bilmez, bilir mi? 

Hem son nedir ki gönülden görenler, duyanlar ve sevenler için? 

Son kez görmek, son kez bakmak, o son bakış dediğimiz gözüyle bakanlar için kalbiyle bakanlar için son diye bir şey yoktur. 

Ne kadar büyük bir hasret içinde olduğumu bilirim. Ve yine o bunu bilmez! 

Bilir mi? 

Macera aramaya gitti. Yeni heyecanlar yaşamaya... 

İncim kendine pembe yalanlar söylüyor. Onu benim gibi kimse sevmiyor. 

Çok konuşur ama hiç duymaz ve dinlemez. Oysa elini kalbine koysa bulunacağım. Tanrım kalbimi aç. Bulunayım.  

Çünkü gece tenha.  

Gündüz kalabalığım. Geceleri karanlık... 

Şimdi hangi okyanusun en derinlerinde saklı inci? 

Biliyorum gelecek okyanusuna!